BİRLEŞMİŞ MİLLETLER KEYFİ TUTUKLAMALAR ÇALIŞMA GRUBU: GAZETECİLİK FAALİYETİNDE BULUNMAK SUÇ DEĞİLDİR!
Birleşmiş Milletler Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu, 03/5/2023 tarihinde verdiği Ali Ünal kararında[1] güncel yargılamaları da doğrudan ilgilendiren çok önemli tespit ve değerlendirmeler de bulunmuştur.
1. Başvurucuya Yönelik Suçlamalar
Karara konu olayda başvurucunun tutuklanmasına gerekçe yapılan hususlar; 15 Temmuz dan önce gazetede yazdığı makaleler ile kitapları ve katıldığı televizyon programlarındaki konuşmalarıdır. Yani, yaptığı gazetecilik faaliyetleridir. Yazdıklarında ve söylediklerinde şiddet içeren bir unsur olmamasına rağmen, Ünal terör örgütü kurucusu ve yöneticisi olmakla suçlanmıştır
Ünal’ın tutuklanma ve cezalandırılma gerekçelerine bakıldığında, başta hali hazırda tutuklu gazeteciler olmak üzere on binlerce kişinin cezalandırılma gerekçeleriyle aynıdır ve hepsi de yasal-rutin faaliyetlerdir. Bu nedenle, Çalışma Grubu’nun kararda vurguladığı hususlar güncel yargılamalar açısından da çok önemlidir. Zira Çalışma Grubu, bu kararında da önceki kararlarındaki gibi çok net ifadelere yer vermiştir.
2. Başvurucunun İhlal İddiaları
Başvurucu; tutuklanmasına ve sonrasında cezalandırılmasına gerekçe yapılan hususların tamamının gazetecilik faaliyetleri, başka bir ifadeyle yasal ve rutin faaliyetler olduğunu, hiç birinin kendisine isnat edilen suçlamanın ana unsuru olan “cebir ve şiddet” içermediğini ve en temel haklarının ihlal edildiğini belirtmiştir (§§ 24-48).
3. Hükümetin Çalışma Grubu’na Sunduğu Yanıt
Çalışma Grubu, başvurucunun durumu hakkında Hükümetten ayrıntılı bilgi vermesini ve tutukluluğunu haklı kılan yasal hükümlerin yanı sıra bu durumun ülkenin uluslararası insan hakları hukuku kapsamındaki yükümlülüklerine ve özellikle de Devlet tarafından onaylanan sözleşmelere uygunluğuna açıklık getirmesini istemiştir.
Bu talebe cevap veren Hükümet, başvurucuyla ilgili hiçbir kişiselleştirme yapmadığı gibi güncel yargılamalardaki iddianame ve kararlardaki “şablon” ifadelerle yapılan hukuksuzlukları savunmuş ve sanki bu zamana kadar binden fazla kişi hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve 25 dosyada 46 kişi hakkında da Birleşmiş Milletler organları hak ihlali kararı vermemiş gibi bu mercilere başvuru yapan kişilerin ve diğer mağdurların işledikleri suçları gizlemek için kendilerini insan hakları ihlallerinin mağduru olarak gösterme stratejisi izlediklerini, bu kişilerin Türkiye aleyhine asılsız iddialar yayarak uluslararası kamuoyunu kasıtlı olarak aldatmaya ve manipüle etmeye çalıştıklarını ve bunlar arasında keyfi tutuklama ve gözaltı gibi asılsız iddialarında bulunduğunu belirtmiştir (§ 53).
Ayrıca Hükümet, Keyfi Gözaltılar Çalışma Grubu da dahil olmak üzere İnsan Hakları Konseyi’nin özel prosedürlerini hak ihlaline uğramış kişilerin istismar ettiklerini iddia ederek, bu istismara izin verilmemesini ve mağdurların iddialarını reddetmelerini talep etmiştir (§ 54).
Çalışma Grubu ise İnsan Hakları Konseyi mekanizmalarının kötüye kullanıldığı şeklindeki Hükümetin iddialarıyla ilgili olarak; kendisine kimin keyfi tutuklama başvurusu sunup sunamayacağına dair bir ayrım yapmadığını ve dünyanın herhangi bir yerindeki kişilerin keyfi tutuklandığından şikayet edebileceğini belirtmiştir. Hükümetten de soyut savunmalarda bulunmak yerine, dile getirilen şikayetleri ele almak suretiyle Çalışma Grubuyla yapıcı bir ilişki sürdürmesini istemiştir (§ 63).
4. İsnat Edilen Suçun İşlendiğine İlişkin Makul Şüphe Sebepleri Yoktur
Başvurucunun iddialarını ve Hükümetin beyanlarını değerlendiren Çalışma Grubu, güncel yargılamaları da yakından ilgilendiren çok önemli hususlara yer vermiştir. Öncelikle, suçlamaya konu faaliyetlerin nasıl cezai bir eyleme karşılık geldiğini Hükümetin açıklayamadığını söyleyen Çalışma Grubu, önündeki bilgi, belge ve faaliyetlerin hiçbirinin, başvurucunun isnat edilen örgüt kuruculuğu veya yöneticiliği suçunu işlediğine ilişkin “makul şüphe” sebeplerinin varlığı sonucuna ulaşmasına izin vermediğini belirtmiştir (§ 72). Yani Çalışma Grubu’na göre, on binlerce insanın ağır suçlarla cezalandırılıp hayatlarının karartılmasına neden olan hususların hiç birisi, bırakın cezalandırılmasını bir kişinin tutuklanması için bile makul şüphe sebebi teşkil etmemektedir.
5. Suçlamaya Konu Eylemlerin Tamamı Yasal Faaliyetlerdir
Çalışma Grubu, kararın ilerleyen paragraflarında, Türkiye’de ve yurt dışında yakalama ve tutuklamalara ilişkin geçmiş altı yıl boyunca önüne gelen başvurularda bu şablon karar pratiğini gözlemlediğini, ancak bu dosyaların hiçbirinde Hükümetin bu faaliyetlerin nasıl cezai bir eyleme karşılık geldiğine ilişkin bir açıklama yapmadığını, delil göstermediğini ve yasal faaliyetleri nedeniyle kişilerin suçlandıklarını belirtmiştir. Çalışma Grubu’na göre; Ünal’ın faaliyetlerinin şiddet çağrısı olarak yorumlanamayacak ölçüde, ifade özgürlüğü ve toplanma özgürlüğü sınırları içinde kalmadığını gösteren hiçbir unsur yoktur. Ünal’ın köşe yazıları yazmış, televizyona çıkmış ve cemaatle ilgili iki kitap yazmış olması tutukluluğunu haklı gösteremez (§ 72-73).
6. Yargılanmaması Gerekirken Cezalandırılmıştır
Çalışma Grubu, Ünal’ın özgürlüğünden mahrum bırakılmasının keyfi olduğunu belirtmiş ve bırakın ceza almasını, yargılanmaması gerektiğini, ancak kendisine 19 yıl 6 ay hapis cezası verildiğini vurgulamıştır (§ 79).
7. Adil Yargılanma Hakkı İhlalleri Tutukluluğa Keyfilik Kazandıracak Kadar Ağırdır
Başvurucu, telefonuna CMK’nın 134. maddesine aykırı şekilde el konulup, usulüne uygun imajı alınamadığı için aleyhine olan delilleri çürütemediğini, dosyaya erişiminin engellendiğini ve kitap ve yazılarına atıfla hazırlanan iddianamenin kararın açıklanmasından çok kısa süre önce geldiğini ve savunma için yeterli hazırlıkları yapamadığını belirtmiştir. Hükümet ise bu iddialara cevap verme olanağına sahip olmasına rağmen, bunu yapmamış ve Çalışma Grubu, Sözleşme’nin 14/3 (e) maddesi ile İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 10 ve 11/1 maddelerinin ihlali sonucuna varmıştır. Yine Çalışma Grubu’na göre; başvurucunun adil yargılanma hakkına yönelik ihlal tutukluluğuna keyfi bir nitelik kazandıracak kadar ağırdır (P.80-81-82).
8. İnsanlar Faaliyetleri Nedeniyle Değil, Görüşleri Nedeniyle Hedef Haline Getirilmiştir
Çalışma Grubu, önceki kararlarında yer verdiği bir hususu tekrar vurgulamış ve bu kararı verirken yetkililerin ayrımcı bir maksatlarının olup olmadığını da incelemiştir. Bu kapsamda, davanın son birkaç yıl içinde önüne gelen ve cemaatle bağlantılı olduğu iddia edilen kişilerle ilgili davalar dizisiyle birleştiğini ve aynı nitelikte olduğunu not etmiş[2] ve bu davaların tümünde, ilgililerin tutuklanmasının keyfi olduğunu belirlemiştir.
Çalışma Grubu’na göre; bu kişilerin, Sözleşme’nin 2/1 ve 26. maddeleri ile İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 2 ve 7. maddelerini aykırı şekilde, siyasi veya diğer görüşleri temelinde hedef alındıkları bir şablon ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla, başvurucu yasaklanmış ayrımcılık gerekçelerine dayalı olarak tutuklanmıştır ve bu nedenle, tutuklanması V. Kategori altında da keyfidir (§ 83).
Kararda yer verilen ifadelerde gerçekten bir ülke için çok ağırdır ve Çalışma Grubu’nun bu değerlendirmeyi sadece bu dosya ile ilgili değil, önceki incelediği başvuruların numaralarını da vererek yapması güncel yargılamalarda uygulanan yargı pratiğinin hukuki bir temelinin olmadığının çok önemli bir teyidi ve uluslararası bir merci tarafından ilanı olmuştur.
9. Hukuksuz Hapsetme ve Cezalandırmalar İnsanlığa Karşı Suç Teşkil Edecek Niteliktedir
Çalışma Grubu, daha önceki kararlarında yer verdiği bir hususa bu kararında da yer vermiş ve uluslararası hukukun temel kurallarını ihlal eden bu yaygın veya sistematik hapsetme ya da diğer ciddi özgürlükten yoksun bırakmaların insanlığa karşı suç teşkil edebileceğini belirtmiştir (§785).
Bu kararları anlamlı kılan husus, mevcut durum itibariyle bu ve benzeri karar ve uygulamalar nedeniyle işlendiğini düşündüğümüz insanlığa karşı suçların en önemli delilleri olmasıdır. Zira önceki kararlarında olduğu gibi “belli bir insan topluluğunun siyasi veya diğer görüşleri temelinde hedef alındığı ayırımcı bir şablonun ortaya çıktığına” ilişkin ifadeye tekrar yer verilmesi, Türk Ceza Kanunu’nun 77. maddesinde ifadesini bulan insanlığa karşı suçların oluşması için en önemli unsur olan bu suçun “siyasal, felsefi, ırki veya dini saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlenmesi” ifadesini karşılar niteliktedir.
Sonuç
Çalışma Grubu’nun Ali Ünal kararı, her ne kadar tutuklamayla ilgili olsa da; kararda vurgu yapılan hususlar güncel yargılamaların esasıyla ilgili de son derece önemli tespitleri içermektedir. Zira aynı kriterlerle insanlar hakkında çok ağır cezalar verilirken, uluslararası bir mercii kriter olarak cezalandırmaya gerekçe yapılan bu hususların tutuklama için makul şüphe sebebi bile olamayacağını tekrar teyit etmiştir. Makul şüphe sebebi dahi teşkil etmeyen hususlara dayanılarak ceza verilmesinin mümkün olmadığı izahtan varestedir.
Kararda, kendisine yöneltilen sorulara cevap vermek yerine Çalışma Grubu’na tavsiye ve akıl vermeyi tercih eden Hükümet beyanlarının dikkate alınmayıp; Hükümetin isnat ettiği suçlamalarla ilgili hiçbir belge ve bilgi sunmadığının belirtmesi de son derece önemlidir.
Aynı şekilde, kararda belli bir insan topluluğunun siyasi veya diğer görüşleri temelinde hedef alındığı ayırımcı bir şablonun ortaya çıktığına ilişkin ifadeye tekrar yer verilmesi, başvurucudan bağımsız olarak güncel yargılamalardaki hukuksuz yargı pratiğinin ortaya konulması açısında son derece değerlidir. Çalışma Grubu, bu kararıyla bir kez daha “sadece bir ağaca bakmak yerine ormanı görmeyi” tercih etmiştir.
DİPNOTLAR:
[1] WGAD/3/2023, 03/5/2023; https://www.ohchr.org/sites/default/files/documents/issues/detention-wg/opinions/session96/A-HRC-WGAD-2023-3-AEV.pdf
[2] Bkz. BM Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu No. 1/2017, No. 38/2017, No. 41/2017, No. 11/2018, No. 42/2018, No. 43/2018, No. 44/2018, No. 78/2018, No. 84/2018, No. 10/2019, No. 53/2019, No. 79/2019, No. 2/2020, No. 29/2020, No. 30/2020, No. 51/2020, No. 66/2020, No. 74/2020 ve No. 8/2022 sayılı görüşler.