YALÇINKAYA KARARININ İCRASI SÜRECİ (AİHS’İN 46. MADDESİ) 

4054

YALÇINKAYA KARARININ İCRASI SÜRECİ (AİHS’İN 46. MADDESİ) 

Büyük Daire, öncü karar niteliğinde olan bu karar ile sadece Yüksel Yalçınkaya’nın söz konusu başvuruya konu yargılanmasıyla AİHS’in 6, 7 ve 11. Maddelerinin ihlaline karar vermekle kalmayıp aynı zamanda sistematik sorundan kaynaklı ve önünde derdest bulunan ve önüne gelmesi olası bulunan binlerce başvuruyu da ilgilendirecek şekilde sistematik ihlalleri önlemeye matuf alınması gereken önlemlere işaret etmiştir.

AİHM’in bu verdiği karar teknik olarak bir pilot karar değildir. pilot karar İçtüzüğün 61. maddesinde öngörülen usul izlenerek verilen bir karardır. Ancak bu karar sistematik bir problemi ortaya koyan öncü bir karardır. Esasen her pilot karar bir öncü karardır ama her öncü karar pilot karar değildir. Öncü kararlar pilot kararları da içine alan karalardır. AİHM teknik olarak pilot karar olarak adlandırmasa da AİHS’in 46. maddesi hakkında başlık açarak bu dosyada karar vermiş, bu kararı verirken sistematik sorunların varlığına işaret etmiş, ilk pilot kararı olan Broniowski v. Poland kararına atıfta bulunmuş ve ayrıca Bakanlar Komitesi’nin pilot kararlara ilişkin Res (2004) 3 sayılı kararına atıf yapmıştır. Kararın 416 ve 417. paragraflarında ise her ne kadar pilot kararını uygulamamış olsa da Mahkemenin daha önce pilot kararı uygulamamakla beraber sistematik sorunların ortadan kaldırılması için gerekli olan genel tedbirlere atıfta bulunduğu kararlarına yer vererek Mahkemenin daha önce yaptığı gibi bu dosya da da genel tedbirler konusunda yol göstermesinin yetkisi dahilinde olduğunu belirtmiştir.

AİHM bu bölümde AİHS’in 46. maddesi uyarınca Türkiye’nin AİHM’in ihlal verdiği kararları icra yükümlülüğüne ve özellikle ihlalden önceki durumu sağlamakla yükümlü olduğunu; bununla beraber kararı nasıl icra edeceği seçiminin Bakanlar Komitesinin denetimi altında ve kararın vardığı sonuçlara ve ruhuna uygun olarak Türkiye’ye ait olduğunu belirtmiş (para 404), ancak belli durumlarda Mahkemenin sistematik nitelikte ihlallerin nasıl giderileceğine dair taraf devletlere yol gösterebileceğini ancak her durumda nihai yetkinin Bakanlar Komitesinde olduğunu hatırlatmıştır (para 405) Mahkeme devamla yargılamanın yenilenmesine hükmetme yetkisinin olmadığını belirtmekle beraber belli durumlarda yargılamanın yenilenmesinin en uygun ve tek seçenek olduğunu belirterek bunun 7. madde ihlallerini de kapsayabileceğine değinmiştir (para.406-407) Mahkeme bilahare kararların icrasıyla ilgili genel yaklaşımını kaydettikten sonra e kararın gerek başvuranın spesifik hak ihlalini ortadan kaldırmaya matuf bireysel önlemler gerekse diğer benzer davalar bakımından gerekli olabilecek önlemleri belirtmiştir.

a. Başvuran özelinde Hükümetin Alması Gereken İcrai Tedbirler

Mahkeme, tespit edilen 6 ve 7. madde ihlallerinin başvuran özelinde tedbirler alınması zorunluluğunu hatırlattıktan sonra, Avrupa ülkelerinde yeknesak olmamakla birlikte genellikle benzer ihlaller sonrasında yargılamanın yenilenmesi yolunun kullanıldığını ve Türkiye uygulaması açısından ise CMK’nın 311/1 (f) maddesinin AİHM’in 6 ve 7. maddelerinden verdiği ihlal kararı sonrasında ihlalin giderilmesi için yeniden yargılamaya yasal temel teşkil ettiğini hatırlatmıştır. (para. 410-411)

Bu düzenlemelerden hareketle Mahkeme, talep etmesi durumunda, başvuranın yeniden yargılamasının kararda tespit edilen ihlallerin giderilmesi ve başvurana tatmin sağlaması için en uygun yol olacağını kaydetmiştir. Mahkeme Türkiye’nin yeniden yargılamayı hangi usulde gerçekleştireceği konusunda yol göstermesinin kendi işi olmadığını bunun, kararın sonuçları ve ruhuyla uyumlu olmak kaydıyla Hükümetin takdirinde olduğunu belirtmiştir.(para 412)

b. Benzer Davalar Bakımından Alınması Gereken Önlemler

Mahkeme 6 ve 7. madde ihlallerinin özünün ulusal yargı makamlarının Bylock’u nitelendirmesinden kaynaklandığını vurguladıktan sonra, 6 ve 7. madde ihlallerine sebep olan durumun izole bir olaydan değil sistematik problemden kaynaklandığını ve bu sorunun çok fazla sayıda kişiyi etkilediği ve etkileme potansiyelinde olduğunu, önünde 8,000’den fazla bu konuda derdest dosya olduğunu, Hükümetin Bylock kullandığını tespit ettiği insan sayısı dikkate alındığında önüne gelebilecek dosya sayısının 100,000 civarında olabileceğini belirtmiştir (para 114-115).

AİHM’e göre bu kadar fazla sayıda insanı ilgilendiren bir sistematik sorun, böyle bir kararın icrası için ulusal düzeyde genel önlemler alınmasını zorunlu kılar (para 416). AİHM kararın 417. paragrafında, Mahkeme tarafından tespit edilen sistematik ve yapısal sorundan kaynaklanan bir insan hakları probleminin nihai kararların tam, etkin ve hızlı bir biçimde icrasıyla çözülebileceğine dair geçen düzenlenen Reykjavík Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesinde varılan mutabakatı da not ederek, devletlerin gerektiğinde geçmişe de etkili olarak ikincillik ilkesi bağlamında ve Bakanlar Komitesinin denetimi altında ihlallerini giderilmesine yönelik gerekli adımları atmakla yükümlü olduğunun altını çizmiştir.

Mahkemenin bu konudaki en can alıcı ve en güçlü paragrafı 418. paragrafıdır:

“418.  Bu nedenle Mahkeme, gelecekte çok sayıda davada benzer ihlalleri tespit etmek zorunda kalmamak için, mevcut kararda tespit edilen kusurların, ilgili ve mümkün olduğu ölçüde, Türk makamları tarafından daha geniş bir ölçekte – yani mevcut başvuranın özel davasının ötesinde – ele alınması gerektiği görüşündedir. Dolayısıyla, davalı Devlet’in Sözleşme’nin 46. maddesi kapsamındaki yükümlülükleri uyarınca, yetkili makamlara düşen, özellikle yerel mahkemelerde görülmekte olan davalarla sınırlı olmamak üzere, mevcut karardan gerekli sonuçları çıkarmak ve burada ihlal bulgularına yol açan yukarıda tespit edilen sorunu çözmek için uygun olan diğer genel tedbirleri almaktır (bkz. yukarıdaki 414. paragraf; ayrıca bkz. mutatis mutandis, Guðmundur Andri Ástráðsson v. İzlanda [GC], no. 26374/18, § 314, 1 Aralık 2020). Daha spesifik olarak, yerel mahkemelerin, mevcut kararda yorumlandığı ve uygulandığı şekliyle ilgili Sözleşme standartlarını gerekli şekilde dikkate almaları gerekmektedir. Mahkeme bu bağlamda, Sözleşme’nin 46. maddesinin, usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş uluslararası anlaşmaların kanun hükmünde olduğu ve bunların anayasaya uygunluğuna itiraz etmek için Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı şeklindeki Türk Anayasasının 90 § 5 maddesi uyarınca Türkiye’de anayasal bir kural hükmünde olduğunun altını çizmektedir (bkz. yukarıdaki 141. paragraf).”

Sonuç ve Değerlendirme

Buna göre Türkiye taraf olduğu bu davada AİHM’in verdiği kesinleşmiş karara uymakla yükümlüdür. Söz konusu kararın denetimi Bakanlar Komitesince yapılacaktır. AİHM kararının hüküm fıkrasında işaret edilen hususlarla uyumlu olmak şartıyla ve elbette Bakanlar Komitesinin denetimine tabi olmakla birlikte Türkiye, AİHS’in 46. maddesinde öngörülen hukuksal yükümlülüğünü yerine getirirken seçeceği yöntemde serbest olmakla beraber Mahkeme, bu kararda 6 ve 7. maddelerin ihlalinin tespit edilmesine yol açan ve sistematik hal almış olan duruma son vermek için alınabilecek tedbirlerin tipini ve taşıması gereken özellikleri kararında belirtmiştir. Bu durumda devlet yine serbest ancak bu dosyada ve bu dosyada ihlale sebep olan sistematik sorunların ihlalin niteliği, alınacak tedbirler konusunda Hükümete herhangi bir seçenek bırakmamaktadır. Böyle bir durumda ise Türkiye’nin hareket serbestîyeti bulunmayıp AİHM’in işaret ettiği önlemleri almaktan başka çaresi bulunmamaktadır.  

Bundan sonra karar kesin olduğu için Bakanlar Komitesine gidecek ve kararın icrası süreci başlayacaktır. Karar Bakanlar Komitesinin serbestisini hatırlatmakla beraber icra süreci için ona önemli sınırlar da çizmektedir. Komite sadece başvuranın davasında de Türkiye’de derdest olan ve kesinleşmiş davalar bakımından hangi genel önlemlerin ne şekilde alındığına ve bu önlemlerin sistematik sorunu ortadan kaldırmaya yeterli olup olmadığına bakacaktır.  

Bu nedenle gerek ulusal yargı makamları gerekse Bakanlar Komitesi önünde bu kararın vardığı sonuçlar bağlamında yeni bir insan hakları mücadelesi süreci başlamıştır.

Karar normal pilot kararların aksine alınması gereken genel tedbirler bakımından bir süre vermemiştir. Yine Mahkeme önünde derdest olan davaların bu aşamada ne olacağı ve bunlarda nasıl bir yol izleneceğine dair bir açıklama yapmamıştır. Mahkeme önünde Bylcok kullanım iddiası yanında sohbetlere katılma, bölge talebe mesullüğü yapma, evde kitap bulundurma vs temel hakların kullanımı niteliğinde olan diğer bazı hususlardan kaynaklı ihlal iddialarını içeren ve Hükümet savunması ve karşı görüş alışverişinin tamamlandığı dosyalar olduğu bilinmektedir. Yakın zamanda 2. Daire tarafından bu dosyalarda Yalçınkaya’daki ilkeler bağlamında verilecek kararlarla bu kararda müphem olan bazı noktaların da açıklığa kavuşturulması ve önündeki derdest ve gelecek dosyaların da bu grup kararlar bağlamında listeler halinde ihlal verilerek sonuçlandırılması bir seçenek olarak akla gelmektedir. Bu arada Hükümet tarafından Yalçınkaya kararı doğrultusunda adım atılması durumunda ise AİHM elindeki dosyaları bu kararlar temelinde düşme kararları ile eritebilecektir.