15 TEMMUZ YARGIÇ VE SAVCILARINA AİHM‘DEN KÖTÜ HABER
1. Genel Olarak
Bu yazıda; AİHM’in 09/02/2021 tarihinde verdiği Xhoxhaj/Arnavutluk kararı (1) bağlamında yakın gelecekte Türkiye’de de yaşanması muhtemel gelişmelere ve 15 Temmuz yargıç ve savcılarını bekleyen akıbete yer verilmiştir.
2. Başvuruya Konu Olay
Arnavutluk’ta yargı sistemiyle ilgili yapılan anketler, kamuoyunun adalet sistemindeki yolsuzluk algısıyla ilgili yaygın endişelerini ortaya koyduğu gibi Arnavutluk yargısındaki yolsuzluklar pek çok uluslararası rapora da konu olmuştur. Arnavutluk Parlamentosunda bir komisyonun da benzer tespitleri yapıp reform ihtiyacını dile getirmesi üzerine 2016 yılında Anayasa değişikliği yapılmış ve yargı reformunu gerçekleştirmek amacıyla Yargıçların ve Savcıların Geçici Yeniden Değerlendirilmesi Yasası (Kararda İnceleme Yasası olarak da adlandırılmıştır) kabul edilmiştir. Yasanın kabulünden sonra tüm yargıç ve savcılar yeni kurulan Bağımsız Yeterlilik Komisyonu (IQC) tarafından incelemeye alınmış ve Komisyon kararlarını incelemek üzere bir de temyiz dairesi görevlendirilmiştir.
Kanuna göre inceleme üç kriterin yeniden değerlendirilmesi suretiyle yapılacaktır;
a. İncelenecek kişinin ve yakın aile üyelerinin sahip olduğu varlıkların değerlendirilmesi,
b. Organize suçla olası bağlantılara ilişkin geçmişinin kontrolü ve
c. Mesleki yeterliliğin değerlendirilmesi. Mesleki yeterlilikle ilgili olarak da; ilgilinin bilgisinin, becerilerinin, muhakemesinin ve kabiliyetlerin yeterliliği ve göreviyle bağdaşan bir çalışma yöntemi izleyip izlemediği değerlendirilecektir. Kişi, bu alandaki eksikliğinin derecesine göre ya bir yıllık mecburi eğitime tabi tutulacak ya da hakkında meslekten çıkarma tedbiri uygulanacaktır.
Venedik Komisyonu, yapılan düzenlemenin “yargıyı tamamen yok edebilecek yolsuzluk belasından kendisini korumak için Arnavutluk için haklı ve gerekli olduğunu” belirterek, hem Anayasa değişikliği, hem de İnceleme Yasası hakkında olumlu görüş bildirmiştir.
Getirilen düzenleme gereğince; hakim savcılar belli süre içinde mal beyanında bulunmak zorunda oldukları gibi mesleki yeterliliklerine ilişkin çok sayıda soruyu da yanıtlamak zorundadırlar. Özellikle, malvarlığı artışlarıyla ilgili ispat yükümlülüğü tersine çevrilmiş olup malvarlıklarındaki artışın gelirleriyle orantılı ve makul olduğunu hakim ve savcılar ispatlayacaklardır.
IQC tarafından yapılan incelemeyi geçemeyenler meslekten çıkarılmış, geçenlerse mesleğe devam etmiştir. Anayasa Mahkemesi üyesi olup AİHM kararına ve bu yazıya konu başvuruyu yapanda kişi de malvarlığındaki artışı kanıtlayamaması ve hakkındaki bir anayasa şikayeti dosyasındaki şaibe nedeniyle meslekten çıkarılmıştır. Bu kişi, meslekten çıkarılmasının AİHS’in 6 ve 8. maddelerine aykırılığını ileri sürerek AİHM’e başvurmuştur.
3. AİHM’in Konuya Yaklaşımı
AİHM söz konusu başvuruda, vetting prosedürü olarak adlandırılan bu değerlendirme prosedürünü incelemiş ve adil yargılanma ve özel hayatın korunması hakkı kapsamında bir ihlal bulunmadığına karar vermiştir.
a. Başvuranın Adil Yargılanma Hakkı İhlal Edilmemiştir
Başvuranın meslekten çıkarılması ve bu nedenle yeniden yargıda çalışamayacak olması (sadece yargıç ve savcı olamaması) 6. madde anlamında bir ceza olarak görülmemiştir (Paragraf 214-246). Zira disiplin cezasına yol açan eylemin aynı zamanda suç olması nedeniyle disiplin hukuku uyarınca sorumluluğu bulunan kişinin cezai bir suçlamayla karşılaştığı söylenemeyecektir (P. 244).
b. Başvuranın Özel Hayatının Korunması Hakkı İhlal Edilmemiştir
Başvuranın meslekten çıkarılmasının özel hayatına bir müdahale teşkil ettiği kabul edilmiş ve bu tedbirin yasal temelinin mevcudiyeti, güttüğü meşru amaç ve demokratik bir toplumda gerekliliği incelenmiştir.
Değerlendirme (Vetting) Yasası’nın amacı hukukun üstünlüğünün gereği gibi işleyişini, adalet sisteminin gerçek bağımsızlığını ve sistem içindeki kurumlara olan kamu güveninin yeniden tesisini sağlamaktır (P. 392). Anayasa Mahkemesi yasayla getirilen uygulamaların yolsuzluk düzeyinin azaltılmasındaki ve adalet sistemine olan güvenin sağlanmasındaki kamu menfaati tarafından haklı kılındığını da belirtmiştir. Bu itibarla AİHM, genel olarak Değerlendirme Yasasının ve özelde başvuranın meslekten çıkarılmasının meşru bir amaç güttüğüne karar vermiştir (P. 393).
Demokratik bir toplumda gereklilik bakımından ise Anayasa Mahkemesi üyesi olan başvuranın meslekten çıkartılmasının orantılı olduğu değerlendirilmiştir. Yasanın meslekten çıkarma ve bir yıl eğitime tabi tutulma gibi sınırlı bir ceza çerçevesi içermesi de değerlendirme usulünün amacı ve kendine özgü niteliğiyle bağdaştığı belirtilmiştir (P. 412).
Ayrıca, meslekten çıkarmanın doğal bir sonucu olarak bu kişilerin sadece yargı sisteminde yeniden çalışamamasının da yargının saygınlığını ve adalet sistemine duyulan güveni temin etme amacıyla çelişmediği ve bu amaçla orantısızlık oluşturmadığı belirtilerek (P. 413), başvuranın meslekten çıkarılmasının Sözleşme’nin 8 maddesini ihlal etmediğine karar verilmiştir (P. 414).
4. Kararın Türkiye’yi ve 15 Temmuz yargıç ve Savcılarını İlgilendiren Yönü
AİHM’in Xhoxhaj/Arnavutluk kararına konu olan olayın temelinde, Arnavutluk’ta yargı sisteminin yolsuzluk seviyesi hakkındaki yaygın endişeler yatmaktadır ve Arnavutluk’taki yargısındaki yolsuzluk pek çok uluslararası raporun da konusu olmuştur. Türkiye açısından bakıldığında ise, durum Arnavutluk’tan daha vahimdir. Zira yapılan pek çok ankette yargıya duyulan güven çok düşüktür. Örneğin, bu anketlerden birinde yargıya güvenenlerin oranı 11,7 iken (2), başka bir ankette bu oran %1,7’dir. (3)
Ayrıca, 2020 yılı Dünya’da hukukun üstünlüğü endeksinde Türkiye 128 ülke arasında 107. sırada yer alırken, Arnavutluk 78. sırada, temel haklara saygı sıralamasında Arnavutluk 54. sırada yer alırken, Türkiye 124. sırada ve iktidarın hukuka bağlılığı sıralamasında Arnavutluk 77. sırada yer alırken Türkiye 124. sırada yer almıştır. (4)
Yine, Türkiye’de yargı bağımsızlığının kalmadığına ve yargının son Anayasa değişikliğiyle birlikte tamamen yürütmenin kontrolüne geçtiğine ilişkin bir çok uluslararası raporun konusu olmuştur. (5) Bu bağlamda, Avrupa’daki dört önemli yargı örgütünün yargının durumu ve Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) ile ilgili bildirisi durumun vahametini daha da iyi ortaya koymaktadır. Zira bu bildiri de; yargının tamamen Cumhurbaşkanına bağlı hale geldiği, HSK’nın sadece “tabeladan ibaret bir kurum” olduğu ve HSK’nın bu durumu nedeniyle herkes için bağımsız, adil ve tarafsız mahkemelere erişim hakkının sağlanması için çok az umut olduğu belirtilmiştir. (6)
Aynı şekilde, AİHM’in 2020 raporuna göre, geçen yıl en çok hak ihlali verilen ikinci, 2019’da olduğu gibi 2020’de de ifade ve düşünce özgürlüğünün en çok ihlal edildiği birinci ülke Türkiye’dir. 1959 ile 2020 arasında ise Türkiye 3 bin 309 hak ihlaliyle birinci sıradadır. Yine, Türkiye’de her 10 bin kişide 1.09 kişi AİHM kararına konu olmuştur. 47 üyeli Avrupa Konseyi ortalaması ise 0,50’dir. Yani, Türkiye’deki oran ortalamanın iki katından da fazladır. Hâlihazırda AİHM’de bekleyen yaklaşık 62 bin başvurudan 11 bin 750’si (yüzde 18.95) Türkiye ile ilgilidir. Türkiye ile ilgili bekleyen başvuru sayısı 2019 ile 2020 arasında yüzde 27 artmıştır. (7)
Benzer şekilde, AİHM son verdiği Ragıp Zarakolu, Selahattin Demirtaş ve Atilla Taş kararlarında TCK’nın 314. maddesinin öngörülebilir olmadığını ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde yer alan hakların kullanımının tutuklama sebebi olmayacağını belirtmiştir. Bu dönemde, AİHM tarafından verilen kararlar uygulanmadığı gibi, ilk defa Türkiye ile ilgili AİHS’in 18. maddesinin ihlaline karar verilmiştir.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi Keyfi Tutuklama Çalışma Grubu’da, 25/9/2020 tarihinde verdiği Kahraman Demirez ve diğerleri kararında (Karar No: 2020/47); son üç yıldır Türkiye’de yapılan keyfi tutuklamalarla ilgili önüne gelen dosya sayısında önemli bir artış olduğunu (P.101), Türkiye’nin Komite kararlarına uymadığını ve bu nedenle benzer nitelikte çok sayıda başvuru geldiğini belirterek (P.96), Türkiye’deki yaygın ve sistematik hapis ve uluslararası hukuk kurallarına aykırı diğer ciddi özgürlükten yoksun bırakmanın belli koşullar altında insanlığa karşı suç oluşturabileceğini söylemiştir (P.101). Yine Çalışma Grubu son olarak 24/11/2020 tarihinde verdiği Ahmet Dinçer Sakaoğlu kararında (Karar No:67/2020); Türkiye’deki yargının durumu ile ilgili endişelerinin ciddileştiğini, verdikleri tutuklama kararıyla kişilerin zararına sebebiyet veren kişilere karşı gerekli işlemlerin yapılmasını ve bunlar hakkında hükümetten yapıldıklarına dair rapor beklediklerini belirtmiştir. BM İnsan hakları Konseyi’nin benzer kararları daha önce sadece Kuzey Kore ile ilgili verdiği düşünüldüğünde, Türkiye’deki durumun vahameti daha iyi anlaşılacaktır.
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, Türkiye’de yargıya duyulan güven ve Türkiye’nin hukukun üstünlüğü endeksindeki yeri Arnavutluk’tan çok daha kötüdür. Bu tablonun en önemli müsebbibi, özellikle 15 Temmuz sonrası verdikleri hukuksuz kararlarıyla hiç şüphesiz 15 Temmuz yargıç ve savcılarıdır. Bu kişiler verdikleri haksız kararlarla açıkça insan hakları ihlallerine neden oldukları gibi soykırıma varan insanlığa karşı suç işlemişlerdir ve işlemeye devam etmektedirler. Bağımsız bir yargı erkinden bahsedilebilmesi için Türkiye’ye hukuk ve demokrasi geldiğinde, aynı Arnavutluk’ta olduğu gibi başta bu hukuksuzlukları meşrulaştıran Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay üyeleri olmak üzere, ilk derece hakim ve savcılarının ağırlıkla bilgisizlikten ziyade kasta dayalı şekilde yargılama göreviyle bağdaşmayan bir çalışma yöntemi izledikleri ortaya konularak haklarında gerekli yasal işlemlerin yapılması zorunludur. AİHM ve Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu gibi uluslararası yargı mekanizmalarının kararlarında vurgulanan açık ilkelere rağmen; bunları görmezden gelerek veya anayasal yükümlülüklerine aykırı biçimde bağlayıcı nitelikteki bu kararlara uymayacaklarını belirterek hukuka ve yargıya duyulması beklenen güveni zedeleyen yargı mensuplarının kasıt veya ihmallerinin ağırlığına göre davranışlarının sonuçlarıyla karşılaşmaları adaletin saygınlığının yeniden tesisi gibi meşru bir amaca hizmet edecektir. AİHM’in benzer bir düzenlemenin Türkiye’de yapılması halinde bu düzenlemeyle ilgili de ihlal kararı vermeyeceği düşünülmektedir. Zira Türkiye’deki durum Arnavutluk’tan daha kötü ve böyle bir düzenlemenin yapılması daha zaruridir.
DİPNOTLAR:
-
B. No: 15227/19, 09/02/2021, http://hudoc.echr.coe.int/fre?i=001-208053
-
https://www.ensonhaber.com/gundem/orcnin-yargiya-guven-anketi
-
https://worldjusticeproject.org/sites/default/files/documents/WJP-ROLI-2020-Online_0.pdf
-
Konuyla ilgili rapor, açıklama ve değerlendirmelere şu adresten ulaşabilirsiniz; www.izettindemir.com/haber/uluslararasi-raporlar-kapsaminda-yargi-bagimsizligi-ve-h-kimlerin-sorumluluklari
-
www.diken.com.tr/aihm-raporu-turkiye-1959-2020-arasinda-hak-ihlallerinde-birinci/; https://tr.euronews.com/2021/01/28/aihm-nin-2020-bilancosu-ifade-ozgurlugunun-en-cok-ihlal-edildigi-ulke-turkiye