AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ ÖNÜNDE “BÜYÜK DAİRE” SÜRECİ
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının, temyiz olmamakla birlikte (benzetilecekse şayet) bir nevi yeniden incelenmesi olarak adlandırılabilecek başka bir formasyon önünde ele alınması, yani kimi durumlarda Büyük Daire (BD) önünde incelenmesi mümkündür. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) bu konuda hükümler ihtiva etmektedir. Aşağıda BD önündeki bu sürecin işleyişini açıklayacağız.
I. Başvurunun Büyük Daire Tarafından İncelenmesi
AİHM tarafından incelenmekte olan bir başvurunun BD tarafından incelenmesi iki durumda gündeme gelebilir.
- AİHS’in 30. maddesi gereğince bir Dairenin BD lehine yargı yetkisinden feragat etmesi hâlinde,
- AİHS’in 43. maddesi uyarınca davanın BD’ye gönderilmesi hâlinde
Bu iki durumun da ayrı ayrı incelenmeyi gerektiren farkları bulunmaktadır. Hakeza aşağıda detaylı olarak açıklanacağı üzere BD önündeki usul ve BD’nin esasa ve kabul edilebilirliğe ilişkin kararları bakımından da önemli farkların bulunduğunu belirtmeliyiz.
a. Büyük Daire Lehine Feragat
Bu durum AİHS’in 30. maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir:
“Eğer Daire önünde görülmekte olan dava, Sözleşme ve Protokollerinin yorumu konusunda ciddi bir sorun doğuruyorsa ya da bir sorunun çözümü Mahkeme tarafından daha önceden verilmiş bir karar ile çelişme yaratabilecekse, Daire, daha karar vermemiş olmak kaydıyla, başvurudan el çekerek dosyayı Büyük Daireye gönderebilir.”
Bu maddeye göre Dairenin başvurudan el çekerek dosyayı BD’ye göndermesi için iki ihtimal mevcuttur:
- Davanın “Sözleşme’nin yorumlanmasına ilişkin önemli bir sorun içermesi”,
- Bir sorunun çözümünün içtihat bakımından bir çelişki yaratma riski taşıması.
Feragat kararı daire üyelerinin oy çokluğu ile kabul edilir. Dairenin bu kararı için bir gerekçe göstermesine gerek yoktur. Sadece, feragat kararı vermesi için Daire’nin konu hakkında henüz bir karar vermemiş olması lazımdır. Diğer bir anlatımla; Daire nihai kararını vermediği sürece feragat kararı alınabilir. BD lehine feragat uygulaması sık başvurulan bir yol değildir. Uygulamada BD lehine feragat kararları nadiren alınmakta olup, yeni meseleler içeren, hassas veya ses getirecek ve dairenin mevcut içtihatla çelişen sonuçlara ulaşma riskinin bulunduğu davaları konu alır.
Yargılama yetkisinin BD’ye bırakılmasının usulü konusunda ayrıntılı düzenlemeye AİHM İçtüzüğü’nün 72. maddesinde yer verilmiştir. Ek 15 no’lu Protokol’ün 3. maddesindeki; “Sözleşme’nin 30. maddesinden, ‘davanın taraflarından birinin itiraz etmemesi halinde’ ifadesi çıkarılmıştır” hükmü ile tarafların, Dairenin BD lehine yargı yetkisinden feragat konusundaki itiraz imkânı kaldırılmıştır.
72. maddenin 3. fıkrası gereğince; Dairenin yargı yetkisinden “feragat etme niyeti” (Chamber’s intention) taraflara Yazı İşleri Müdürü tarafından bildirilir. Taraflar, bu bildirimden itibaren iki hafta içinde konuyla ilgili görüşlerini bildirmeye (to submit any comments) davet edilir. Tarafların buradaki beyanları itiraz değil, “görüş sunma” niteliğindedir. Tarafların kendilerine tanınan 2 haftalık süre içinde görüşlerini sunmamaları hâlinde bunun nasıl bir sonuç doğuracağı maddede düzenlenmemiştir. Dolayısıyla, Yazı İşleri Müdürünün bu bildirimi ve tarafların görüşlerini sunmaları esasa etkili bir işlem olmayıp tarafları bilgilendirici niteliktedir.
b. Büyük Daireye Gönderme
Davanın BD önüne götürülebilmesinin bir başka yolu da Sözleşmenin 43. maddesinde düzenlenmiştir. BD’ye, yukarıda anlatıldığı üzere “yargı yetkisinden feragat” dışında, taraflardan birinin yaptığı gönderme (veya sevk) talebiyle de başvurmak mümkündür.
Bu durum Sözleşmenin 43/1 maddesinde şu şekilde kaleme alınmıştır:
“Bir Daire kararının verildiği tarihten itibaren üç ay içinde ve istisnai durumlarda, dava taraflarından her biri davanın Büyük Daireye gönderilmesini isteyebilir”.
Burada irdelenmesi gereken; “istisnai nitelikte” olmaktan anlaşılması gereken hususun ne olduğudur.
Madde metnin lafzından BD’ye gönderme talebinin “istisnai nitelikte” olduğunu anlıyoruz. Bilindiği üzere BD’nin özellikle Mahkeme içtihadının tutarlılığını sağlama ve ana hatlarını tanımlama görevi vardır. Buna rağmen, her bir müstakil davada öne sürülen olgusal hataları veya değerlendirme hatalarını düzeltmekle görevli bir temyiz mahkemesi işlevi taşımamaktadır. O halde BD’ye sevk talepleri daire kararının yeniden incelenmesi yönünde bir temyiz incelemesi olarak asla görülmemelidir.
Bu nedenle, ilgili tarafın “daire kararına katılmıyoruz” veya “daire kararı adil değildir” şeklindeki beyanları tek başına yeterli değildir. Öncellikle taraflar taleplerini maddede öngörülen üç aylık sürede sunmak zorundadırlar. Süresi içinde sunulan BD’ye sevk talebinde, ilgili tarafın düşüncesine göre davanın uyandırdığı ve Sözleşme’nin yorumlanmasını veya uygulanmasını etkileyen önemli meselenin yahut BD incelemesini gerektiren genel nitelikteki ciddi meselenin ne olduğunun açıklanması ve net bir biçimde ortaya konulması gerekmektedir.
BD’ye gönderme talebi, dairenin sadece esasa ilişkin (ihlal bulduğu) bir karar ile ilgili olarak yapılması mümkündür. Yani , Dairelerin verdiği kabul edilemezlik kararlarının BD’ye sevki mümkün değildir. Bunun yanı sıra, tek hakim (single judge) tarafından verilen kabul edilemezlik kararları ile Komite tarafından verilen ihlal ve kabul edilemezlik kararları kesin oldukları için BD’ye gönderilmeleri talep edilemezler.
Maddede, BD’ye gönderilme taleplerinin istisnai olacak nitelikte kaleme alınmasındaki maksadın; BD’ye sevk taleplerinin sıradanlaşmasını ve çoğalmasını önlemek olduğu ve bu usulün istisnai niteliğini korumayı amaçladığı açıktır.
Öte yandan BD’ye sevk talepleri otomatik olarak dosyayı DB önüne götürmeye yetmemektedir. Başka bir anlatımla, sevk talepleri bir ön elemeye tabi tutulmaktadır.
Gerçekten de Sözleşmenin 43/2. maddesi bu hususta “Büyük Daire Paneli” isimli bir oluşumdan bahsetmektedir. BD’ye gönderim talebinin kabulü için öncelikle Büyük Daire Panelinin bir kararı öncelikle gereklidir. Anılan maddeye göre “Büyük Daire bünyesinde beş hâkimden oluşan bir Panel istemi, eğer davada Sözleşme ve Protokollerinin yorumuna ya da uygulanmasına ilişkin ya da genel nitelikte ciddi bir sorun varsa, kabul eder”.
Panel, talebi sadece “mevcut dosya temelinde” inceler. Panel üyeleri, oy çokluğuyla karar verir. Talebin reddine ilişkin kararın gerekçeli olmasına gerek yoktur. Panel yukarıda belirtilen koşulları karşılaması halinde talebi kabul eder. Bu koşulların katı bir şekilde uygulanması gerekmektedir ve bu da BD’ye sevk usulünün istisnai niteliğine uygundur.
Panelin, talebi kabul etmesi için maddede yer verilmiş ihtimaller şunlardır:
- davada Sözleşme ve Protokollerinin yorumuna ilişkin sorun varsa,
- davada Sözleşme ve Protokollerinin uygulanmasına ilişkin sorun varsa,
- genel nitelikte ciddi bir sorun varsa
Şimdi bu ihtimalleri daha ayrıntılı belirtmek gerekirse, Sözleşme’nin yorumu ile ilgili önemli meseleler “Mahkemenin henüz karar vermediği önemli bir sorun var ise ya da kararın gelecek davalar ve Mahkeme içtihadının gelişimi açısından önemli olması” halinde ortaya çıkmaktadır.
Diğer bir deyişle, öncelikle, özgün niteliği ve toplum ve medya açısından uyandırdığı tartışma nedeniyle “yeni” sorunlara ilişkin olan ve daha dikkatli bir incelemeye konu edilmesi gereken davalar söz konusudur. Peki, bu davalar başka neler olabilir?
- İçtihadın tutarlılığını etkileyecek davalar,
- Sözleşme’nin günümüz koşullarına uyarlanması gereken “canlı bir belge” olması dolayısıyla içtihadın geliştirilmesini sağlayabilecek davalar,
- Mevcut içtihatta dile getirilen ilkelerin aydınlatılmasını sağlayan davalar,
- BD’nin, Daire tarafından kabul edilen içtihat gelişimini yeniden incelemeye davet edileceği davalar da bu kapsamda sayılabilir.
Sözleşme’nin uygulanmasına ilişkin önemli bir mesele, özellikle kararın iç hukukta veya idari uygulamada önemli bir değişiklik gerektirmesi halinde ortaya çıkar. Bu durum Mahkemenin bir dairesinin pilot karar usulünü uyguladığı ve başvurunun temelindeki olayların yapısal veya sistematik bir sorun yarattığını değerlendirdiği durumlarda ortaya çıkabilir.
Son olarak, siyasi veya kamusal menfaate ilişkin önemli bir sorun da “genel nitelikli önemli bir sorun” olarak değerlendirilebilir. Avrupa ölçeğinde veya daha küresel bir çapta önemli bir mesele yaratan ya da büyük yankı uyandıran davalar bu kapsamda kabul edilmelidir. Başvurucunun kimliğinin de bu bağlamda bir rol oynayabilmesi mümkündür.
Yukarıda da belirtiğimiz üzere, dairenin bir şikâyeti kabul edilemez bulduğu kararlarına itiraz eden sevk talepleri sistematik olarak reddedilmektedir. Aslında, AİHM’in yerleşik içtihadına göre, BD’ye gönderilen davanın içerik ve kapsamı dairenin “kabul edilebilirliğe ilişkin kararı” ile sınırlıdır. Kısacası bu, BD’nin, başvurunun dairenin kabul edilemez bulduğu kısımlarını inceleyemeyeceği anlamına gelmektedir.
Bu cümleden olmak üzere;
- Daire tarafından Sözleşme’nin 41. maddesi bağlamında verilen miktarlara itiraz eden,
- Daire tarafından olayların değerlendirilmesine itiraz eden
- Yerleşik bir içtihadın uygulanmasına ilişkin olan diğer gönderme talebi kategorilerinin prensip olarak reddedildiği uygulamada sıklıkla görülmektedir.
Büyük Daire Paneli’nin uygulamasından doğan kriterlerin tamamı sevk usulünün istisnai niteliğini tamamlamakta ve BD’nin “ilkesel sorunları çözmek, Mahkeme içtihadını yönlendirmek ve içtihadın bağlılık ve tutarlılığını sağlamak” amacı taşıyan görevini teyit etmektedir.
II. Davayı Büyük Daireye Göndermenin Etkileri
Sözleşme’nin 43/3 maddesi, davanın BD’ye gönderilmesinin ne gibi sonuçlar doğuracağını düzenlemiştir. Buna göre “kurul talebi kabul ederse, Büyük Daire davayı karara bağlar.” Önemle vurgulamalıyız ki bu hiçbir zaman basit bir kabul edilemezlik kararı değildir. BD davayı kabul edilemez bularak reddetse dahi durum böyledir. Kabul edilebilir bulunan ve dairenin esas hakkında ihlal kararı vermiş olduğu bir davanın BD tarafından esası incelenmeksizin reddedilmesi de, ender rastlanmakla birlikte, ihtimal dışı değildir.
BD kendisine sevk edilmiş bir dosya hakkında nasıl bir sonuca varırsa varsın her halükarda “karar” yoluyla hüküm kurar. Bu tür hükümlerin “karar” olarak nitelendirilmesi, AİHM yargıçlarının muhalefet şerhlerini (ayrık görüşlerini) sunmalarına imkan ve fırsat sağlamaktadır. Oysa bilindiği üzere “kabul edilebilirlik hakkında karar” verilmesi durumunda bu imkân söz konusu olmayacaktır.
III. “Büyük Daire Lehine Feragat” ile “Davayı Büyük Daireye Gönderme” Arasındaki Farklılıklar:
Hemen belirtelim ki Sözleşmenin hem 30.maddesi hem de 43. maddesi davanın BD önüne taşınmasına olanak tanıyorsa da bu iki sürecin kapsam ve sonuçları aynı değildir. BD lehine feragat (m.30) ile bir davanın BD’ye sevki (m.43) arasında birçok açıdan farklılık bulunur.
Öncelikle belirtilmelidir ki, ilk durumda gönderme re’sen yapılırken, ikincisinde taraflardan birinin talebi üzerine Panel tarafından karar verilmektedir. Bunun yanı sıra, feragat halinde, Daire, söz konusu davada esaslı bir rol oynamamaktadır. Daire, Sözleşme’nin 30. maddesi uyarınca, feragate ilişkin tamamen usulü bir karar almaktadır. Bu durumda Daire önündeki dosyada yer alan ihtilafı karara bağlamamaktadır. Bu nedenle, feragat eden dairenin üyelerinin, Büyük Dairede yer almasına bir engel yoktur. Çünkü Daire üyeleri dava hakkında henüz bir görüş beyan etmiş durumda değildirler. Haliyle BD’ye katılmaları bir sorun teşkil etmeyecektir.
Bunun yanı sıra, feragat halinde BD, hükümetin olası ilk itirazları da dahil olmak üzere davanın tamamını inceler. Daha açık bir anlatımla dava ilk baştan itibaren BD önünde incelemeye konu olur. BD, bu incelemesi sonunda başvurunun kabul edilemez olduğuna kanaat getirirse, tıpkı bir dairenin yapacağı gibi kabul edilebilirlik hakkında bir karar verir. Keza BD’nin davayı “kayıttan düşürme kararı” vermesi halinde de durum aynıdır. Diğer bir deyişle, Sözleşme’nin 30. maddesine göre feragat halinde, başvurunun tamamı BD tarafından tek seferde incelenir.
O halde Daire önünde uygulanabilecek usul kuralları, gerekli değişikliklerle Büyük Daire önündeki usule de uygulanacaktır. Bununla birlikte, uygulamada daha sık rastlanan Sözleşmenin 43. maddesine dayalı sevk yolunun kendine özgü bazı nitelikleri vardır. Büyük Dairenin davayı yeniden incelemeye davet edilmesi halinde, “Daire Başkanı ve ilgili Sözleşmeci Taraf adına seçilen hakim yani ‘ulusal hakim’ dışında” ihlal kararını veren dairenin hiçbir hakimi oturumda yer alamaz.”
Yeri gelmişken AİHM hukukunda son zamanlarda gelişen yeni bir uygulamaya da değinmek gerekir. Yeni uygulamada; BD’ye gönderilen kararları kabul eden dairelerin başkanlarının BD’nin “objektif tarafsızlığını” arttırmak amacıyla sistemli şekilde Büyük Daire oluşumundan çekildiklerini görmekteyiz.
Sözleşmenin 43. maddesi gereğince sevk seçeneğinde, BD, davanın TAMAMINI DEĞİL, sadece daire tarafından kabul edilemez bulunmayan şikâyetleri incelemektedir. Böylece, BD önünde daire tarafından daha önceden kabul edilemez bulunan şikâyetler bakımından, uygulamada bazen rastlandığı gibi, yeniden savlar sunmakta ısrarcı olunması gereksizdir. Sözleşmenin 43. maddesine dayalı sevk durumunda davanın esası ikinci kez incelenebilir. Bununla birlikte, daha önceden de vurgulandığı gibi, bir “temyiz” söz konusu olmayıp AİHM’in farklı ve daha geniş bir oluşumu tarafından yeniden inceleme söz konusudur.
Hiç şüphesiz bahsedilen bu usul Mahkemeye davanın farklı unsurlarının incelenmesini genişletme, içtihadı sistematik hale getirme, açıklama ve geliştirme imkânı sunmaktadır. Son olarak, 43. madde gereğince sevk halinde, BD’nin davayı kabul edilemez bulması veya kayıttan düşürmeye karar vermesi durumunda bile bir “kararla” hüküm kurduğunu belirtmeliyiz.
IV. Büyük Daire Önündeki Usul, Kabul Edilemezlik ve İhlal Kararları
Yukarıda da değindiğimiz üzere, Mahkeme İçtüzüğü gereğince “Daireler önündeki yargılamayı düzenleyen hükümler, gerekli değişikliklerle birlikte Büyük Daire önündeki yargılamada da uygulanır.” Bu durum prensip olarak, duruşma yapılması bakımından da geçerlidir; sadece, duruşma yapılmasına aynı zamanda Büyük Daire Başkanı tarafından bireysel olarak da karar verebilir.
Zira BD önünde duruşma yapılması kuraldır ancak daireler önünde istisnai niteliktedir. Aynı zamanda, uygulamada BD önündeki davalara katılım (müdahillik) Dairelere göre daha sık vuku bulmaktadır. BD’ye sevk edilen meselelerin önemi dikkate alındığında bu durumun – özellikle Devletlerin ve sivil toplum kuruluşlarının müdahale isteklerinin- sebebi daha rahat anlaşılacaktır.
BD kararlarının açıklanması normalde BD Başkanı tarafından kamuya açık oturumlarda yapılırken, dairelerin esasa ve kabul edilebilirliğe ilişkin kararları yazılı olarak açıklanır.
BD tarafından incelenen şikâyetler bakımından yukarıdaki görüşler saklı kalmak kaydıyla, BD’nin ihlal ve kabul edilemezlik kararlarının yapısı ve farklı kısımları, ilke olarak, dairelerin esasa ve kabul edilebilirliğe ilişkin kararları ile aynıdır.
Buna karşın, BD’nin esasa ve kabul edilebilirliğe ilişkin kararları genellikle, daire kararlarına göre daha ayrıntılı ve uzun olmaktadır. Bu kararlar sıklıkla uluslararası hukuka ve gereğinde Avrupa Birliği hukuku ve karşılaştırmalı hukuka atıflar içerir ve ilgili içtihadın tümüyle olmasa da, derinlemesine hatta münhasır bir incelemesini kapsar.
Kısaca;
Uygulmada AİHM Daire kararlarına karşı itiraz olarak algılanan yol ile Daire kararlarının BD önüne taşınması mümkündür.
Büyük Daire, 17 yargıçtan oluşan bir yapıdır.
BD, ancak bazı özel durumların varlığı halinde yargılama sürecine dâhil olur ve uyuşmazlığı kesin olarak karara bağlar. Bu özel durumlar Sözleşmenin 30. ve 43. maddelerinde düzenlenmiştir.
43. maddeyi 30. maddeden ayıran, davanın Daire’de sonuca bağlanmasından sonraki bir aşamayı düzenliyor olmasıdır.
- 30. madde, Daire’nin yargılamasının sürdüğü bir aşamada alınan bir karardır ve bu kararı Daire’nin kendisi alır. Bu aşamada Daire davanın esasını hakkında bir karar vermiş değildir.
- 43. madde ise Daire’nin yargı faaliyetinin sona erdiği bir aşamada alınır ve davanın taraflarınca talep edilebilir.
Büyük Daire Sürecinin İşleyişi ise şöyledir:
Daire, 30. maddeye göre, henüz hüküm vermeden, yargı yetkisinden Büyük Daire lehine vazgeçebilir/ feragat edebilir. (Daha önce ‘tarafların itiraz etmemesi koşulu’ bulunmakta iken 15. Nolu Ek Protokol ile tarafların itiraz hakkı kaldırılmıştır)
Daire’nin başvurunun esası hakkında verdiği karar, yargılama taraflarca 43. maddeye dayanarak Büyük Daire’ye gönderilmezse, kesinleşir.
Büyük Daire’nin, 30. ya da 43. madde hükümleri gereğince önüne gelen davaların esasına ilişkin verdiği hüküm, kesindir .
AİHM’nin yargılama süreci böylece kesin olarak sona ermiş olur.
V. Yalçınkaya Başvurusunun Büyük Daire’ye Gönderilmesine İlişkin Değerlendirme
AİHM sürecine ilişkin yukarıdaki açıklamalardan sonra AİHM İkinci Dairesinin, Büyük Daire lehine çekildiği ve güncel yargılamaları doğrudan ilgilendiren Yalçınkaya başvurusuna ilişkin akla gelebilecek sorular ve cevaplarının şunlar olduğu söylenebilir;
1. Başvurunun Büyük Daireye Gönderilmesi Ne Anlama Gelmektedir?
Yalçınkaya başvurusunun Daire tarafından Büyük Daire’ye gönderilmesi; AİHM’in, dosyanın Türkiye açısından taşıdığı önemin ve oluşturacağı etkinin farkında olduğu anlamına gelmektedir.
2. Büyük Daire Kararı ile Daire Kararı Arasında Ne Fark Vardır?
Daire tarafından verilen kararlara karşı itiraz edilebilir ve bu durumda başvurunun Büyük Daire tarafından yeniden incelenmesi söz konusu olabilir. Ancak, Büyük Daire AİHM sisteminde nihai karar merciidir ve verdiği kararlar kesin olup itiraza tabi değildir.
3. Güncel Yargılamalar Açısından Başvurunun Büyük Daireye Gönderilmesi Ne Anlama Gelmektedir?
Başvurunun Büyük Daireye gönderilmesi doğrudan ihlal çıkacağı anlamına gelmemekle birlikte; Yalçınkaya başvurusu kapsamında savunma istenirken sorulan detaylı sorular dikkate alındığında; güncel yargılamalarda verilen kararların ve AYM’nin kabul edilemezlik kararlarındaki yorumunun, AİHM tarafından hak ve özgürlükler açısından problemli görüldüğüne yönelik bir işaret olarak değerlendirilebilir.
4. Büyük Daire Kararı Pilot, Öncü Karar mıdır? Benzer Dosyalara Etkisi Nasıl Olur?
Büyük Daire kararları AİHM açısından bağlayıcı niteliktedir. Büyük Dairenin vereceği ihlal olduğu veya olmadığı tespitinin ardından Daire, benzer dosyaları aynı şekilde sonuçlandıracaktır. Dairenin, aynı konuda artık Büyük Daireden farklı bir karar vermesi mümkün değildir.
AİHM’in güncel yargılamalara ilişkin tutumu Büyük Daire tarafından belirlenmiş olacağından; diğer dosyalar, bu karara yapılacak atıflarla çok daha hızlı şekilde sonuçlandırılacaktır.
5. Büyük Daire Kararı Ne Kadar Sürede Açıklanır?
Büyük Daire muhtemelen, 5-6 ay içinde bir duruşma yapacaktır. Duruşmayı takiben yaklaşık 1 yıllık sürede karar yazımı tamamlanabilir. Dolayısıyla, 1,5 yıl içinde karar verilmesi beklenebilir.
6. Büyük Dairede Kararını Duruşmalı Olarak mı Verecektir ve Duruşma Yapılması Zorunlu mudur?
Büyük Daire, kural olarak duruşma yaptıktan sonra karar almaktadır. İstisnai durumlarda duruşmadan vazgeçebilirse de son yıllarda böyle bir durum hiç yaşanmamıştır.
7. AİHM’in Bu Zamana Kadarki Tutumu Dikkate Alındığında, Yalçınkaya Başvurusunda Nasıl Bir Karar Çıkabilir?
Savunma hakkına, bir yargılamaya ilişkin esaslı noktalara yönelik gerekçe gösterme yükümlülüğüne, özel hayat kapsamına giren verilerin ele geçirilmesi hususundaki ulusal kurallara uyulması gereğine, olağan ve hak kullanımı niteliğindeki eylemlerin tutuklamaya dahi gerekçe yapılamayacağına dair AİHM içtihatlarında ortaya konan ilkeler dikkate alındığında; usulü bir hata yapılmadıkça, Yalçınkaya başvurusundan ihlal çıkması çok yüksek ihtimaldir.
Burada önem taşıyan, AİHM’in ihlal iddialarından hangilerini inceleyip ihlal bulacağıdır. Zira AİHM, bazen temel bir konuda karar verip diğer hususları inceleme harici bırakabilmektedir. Turan ve Diğerleri/Türkiye kararı bu konudaki en kötü örnektir. Ancak, Yalçınkaya dosyası 17 yargıçlı Büyük Daire tarafından karara bağlanacağından; bazı şikayetlerin değerlendirme dışı kalması ihtimali, 7 yargıçlı Daireye göre daha az olacaktır.