BİR İNSANLIĞA KARŞI SUÇ ÖRNEĞİ: BANKACILIK FAALİYETLERİNİN SUÇ SAYILMASI

7609

 

BİR İNSANLIĞA KARŞI SUÇ ÖRNEĞİ; BANKACILIK FAALİYETLERİNİN SUÇ SAYILMASI

1. Suç ve Cezaların Geriye Yürümezliği İlkesi ve Bankacılık Faaliyetleri

Asya Katılım Bankası, BDDK’nın faaliyet iznini kaldırdığı 23/7/2016 tarihine kadar faaliyetlerine “yasal” olarak devam etmiştir. Devletin denetim ve gözetimi altında faaliyet yürüten bu bankada bankacılık işlemi yapılmasının silahlı örgüt üyeliği/yardım suçuna delil kabul edilmesi mümkün değildir. Zira hukuk devletinde meşru bir hakkın kullanılması suç tanımı içinde değerlendirilemez. Devletin denetim ve gözetimi altında faaliyet yürüttüğü dönemde, Bank Asya’da bir kişinin mevduat hesabı bulunması, mevduat hesabı açtırması, hesabına para yatırması ve kredi kullanılması gibi “bankacılık işlemleri” hukuk düzeninde meşru kabul edilen eylemlerdir. Herhangi bir bankacılık işlemi yapılmasının örgüte üyelik/yardım olarak kabulü “öngörülebilirlik” ve “suç ve cezada kanunilik” ilkelerine aykırıdır. Zira Devlete karşı zayıf konumda olan kişilerin haklarının korunabilmesi ve keyfiliğin önlenebilmesi için özgürlüklerin sınırlandırılmasına ait kuralların önceden “bilinebilir olması” zorunluluktur.

Fertlerin “hukuki güvenliklerinin” sağlanabilmesi için “öngörülebilirlik” ilkesinin ceza hukukundaki yansımasını “suçta ve cezada kanunilik ilkesi” oluşturur. Bu ilke, fertlerin Devlet tarafından “keyfi” olarak cezalandırılmalarının önüne geçilmesi ve “ayrımcılığın” önlenmesi için getirilen en önemli ilkedir ve mevcut yargılamalarda Yargıtay uygulamaları ile öngörülebilirlik ve kanunilik ilkelerinin ihlal edildiği AİHM kararlarıyla açıkça ortaya konulmuştur. Verilen benzer kararlar nedeniyle de, AİHM’in ceza yasalarının mahkemelerce öngörülemez şekilde yorumlanıp uygulandığı gerekçesiyle söz konusu yasa hükümlerinin AİHS anlamında “kanun” niteliğinde olmadığını belirterek ihlal kararları vereceğinde şüphe yoktur.

2. Talimatla Para Yatırma İddiasının Suç Olarak Kabulü

Bir kişinin yatırım amacıyla bir bankacılık işlemleri yapması mülkiyet hakkının da koruması altındadır. Bu hususların soruşturmaya, tutuklama ve mahkumiyet kararlarına dayanak yapılması mülkiyet hakkına müdahale oluşturur. Kaldı ki, iddia edildiği gibi, bankaya para yatırma işleminin örgüt liderinin talimatıyla yapıldığı iddiası doğru kabul edilse dahi işlemin kendisi tek başına yasaldır ve hiçbir suç kapsamına girmez.

Ayrıca, eylemin kendisi suç ise örgüt liderinin talimatının değeri olur. Ancak, bu eylem her hangi bir suça karşılık gelmiyorsa hiçbir cezaya dayanak yapılamaz. Örneğin, bir örgüt lideri “çocuklarınızı X isimli özel okula gönderiniz” dese ve birçok insan çocuklarını bu okula gönderse bu eylem örgüt üyeliğine delil olabilir mi? Eylemin kendisi yasal olmanın yanında eğitim hakkının da kapsamında olduğu için elbette ki olamaz. Bankaya para yatırma eylemi de yasal bir haktır. Bireyler, yasal olarak faaliyet gösteren bankalardan istediği ile çalışma hakkına sahiptir ve bu hak, kişinin özel yaşam ve mülkiyet hakkının koruması altındadır.

Gelin isterseniz, Bank Asya’ya para yatırma konusunda “milat” kabul edilen bu talimatın ne olduğuna bir bakalım. Talimat olarak kabul edilen görüşme, 23/12/2013’te Fethullah Gülen ile kimliği belirsiz bir kişi arasında geçmiştir. Şimdi, madem ortada bir telefon kaydı varsa diğer kişinin kim olduğu neden belirlenememiş, telefon kaydı bir mahkeme kararına dayanarak yapılmamış mı dediğinizi duyar gibiyim! Evet doğru bildiniz! Binlerce insanın hayatının karartıldığı bu talimat yasa dışı bir dinleme kaydına ait. Peki biz bunu nereden anlıyoruz? Hazırlanan iddianamelerden. Zira bu iddianamelerden birinde bu kutsal talimatla ilgili şu ifadelere ye verilmiştir;“GÜLEN’in 25/12/2013 tarihinde kimliği tespit edilemeyen ancak örgüt mensubu olduğu anlaşılan erkek şahısla bir telefon konuşması gerçekleştirdiği, başta Youtube sosyal paylaşım platformu olmak üzere basın yayın organlarının açık kaynaklarından kollukça yapılan tespitlere göre konuşma özet olarak…” (İstanbul C. Başsavcılığının 2017/49173 sor. no ve 2017/2774 iddianame no’lu iddinamesi)

Yani, savcılık şunu demektedir; bu konuşma bir mahkeme kararına dayanmadığı gibi kiminle yapıldığı da belli değildir. Kolluk açık kaynaklardan ve Youtube’dan bulmuştur ve yasal bir delil değildir. İşte Bank Asya ile ilgili binlerce insanın cezalandırılmasına gerekçe yapılan “talimat!” bu hukuka aykırı telefon dinlemesidir. Muhtemelen MİT’in hukuka aykırı şekilde dinlediği ve bu nedenle hiçbir şekilde delil olamayacağı bilinen kayıt, yine dinleyenler tarafından YouTube’a yüklenmiş, kolluk bunu delil olarak getirip teslim etmiş, hiçbir mahkeme ve AYM’de bu kaydın dayanağı mahkeme kararı nerede diye sormamış ve bu hukuka aykırı ses kaydına delil muamelesi yapmıştır. 

3. Hesap Artışının Rutin Olup Olmaması ve Milat Tarihi

Güncel yargılamalarda, bankaya para yatırılmasının suç kabul edilmesindeki en önemli kriterler; “hesap artışının rutin bankacılık hareketleri kapsamında olup olmadığı” ve “milat” kabul edilen 15/01/2014 tarihinden sonra para yatırılıp yatırılmadığıdır. Ancak, kriter kabul edilen bu hususların hukuki bir karşılığı yoktur. Zira bir kişi yatırım amacıyla ve kâr elde etmek amacıyla bankacılık işlemi yapar. Bu ifadeden, sanki Bank Asya bir yardım kuruluşu ve paralar da bu kuruluşu güçlendirmek için yatırılmış gibi anlamsız bir sonuç çıkmaktadır. Eğer belli bir tarihten sonra bankacılık işlemi yapmak suç ise öncelikle bu suça engel olmayanların soruşturulması gerekmez mi? Bu mantık aslında 15 Temmuz yargılamalarının tamamında var olan “şekli suç” mantığının tezahürüdür.

4. Silahlı Örgüt Üyeliği/Yardım Suçu ve Bankacılık Faaliyeti

TCK’nin 314/2 maddesinde düzenlenen terör örgütü üyeliği suçundan mahkumiyet kararı verilebilmesi için gerekli olan eylemlerin süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluğu kriterleri ile sanığın belli bir hiyerarşik yapı altına bilerek dahil olup olmadığı denetlenmeden hüküm kurulması, kişilerin hukuki güvenliğini ihlal etmektedir. Zira silahlı terör örgütüne üye olma suçlarında cezalandırılan eylem, örgütün amacını bilerek örgüte dâhil olmadır. TCK’nın 314. maddesi gereğince, örgüte dâhil olma fiilinin cezalandırılabilmesi için failin “başka fiilleri” ile “örgüte dâhil olma fiili” arasında nedensellik bağının kurulması zorunludur.

Silahlı örgüte yardım da örgüt faaliyetlerinin kolaylaştırılmasına yönelik birtakım davranışlarda bulunmaktır. Bu suç, örgütün amacı ve kolektif faaliyetleri bilinerek ve istenerek gerçekleştirilebilir ve bu husus suçun manevi unsurunu oluşturur. Zira silahlı örgüte yardım, örgüt faaliyetlerinin kolaylaştırılmasına yönelik birtakım davranışlarda bulunmaktır. Bu suç, örgütün amacı ve kolektif faaliyetleri bilinerek ve istenerek gerçekleştirilebilir ve bu husus suçun manevi unsurunu oluşturur.

Kişilerin örgüt üyeliği veya yardım kapsamında kabul edilen eylemeleri olarak gösterilen bankacılık faaliyetlerinin yapıldığı dönemde yargı kararıyla kesinlik kazanmış bir silahlı örgüt yoktur ve bu nedenle olmayan silahlı örgüte üye olunması veya yardım edilmesi de mümkün değildir.

Ayrıca, yardım suçunun oluşması için kişilerin bankacılık faaliyetlerini, iddia edildiği gibi, Gülen Hareketinin hükümeti ortadan kaldırma (darbeye teşebbüs) nihai amacına ulaşmasına destek olacağı bilinciyle yaptıklarının kesin olarak ispatı gerekir.

Yani kişiler, suçun maddi unsuru yanında manevi unsuru olan darbe teşebbüsünü bildikleri ve istedikleri ispatlanmadan üyelik ve yardım suçundan cezalandırılamazlar. Kişilere suç olarak isnat edilen hususların tamamı yasalarla korunan meşru alanda kalan bankacılık faaliyetleridir.

Güncel yargılamalar da ise kişilerin, iddia edilen örgütün nihai amacını bilip bilmedikleri araştırılmamakta, “milat” kabul edilen bir tarihten sonra yatırılan paralar örgüt talimatıyla yatırılmış kabul edilmekte ve suç ve cezalar geriye yürütülerek kişiler cezalandırılmaktadır.

Suçun manevi unsuru araştırılsa herkesin beraat edeceği bilindiğinden de, uydurulan kriterlerin varlığı halinde suçun oluştuğu kabul edilmektedir. Yani, manevi unsur eksikliği uyduruk kriterlerle giderilmeye çalışılmaktadır.

5. Sorularla Bankacılık Faaliyetinin Suç Sayılmasının Hukuka Aykırılığı

a. Güncel yargılamalarda 15 Temmuz 2016 tarihinden önceki bankacılık faaliyetleri cezalandırılmaya gerekçe yapılmaktadır. Eğer kabul edildiği gibi bu tarihten önce bir terör örgütü varsa, bu örgüt ve üyeleriyle ilgili soruşturmalar neden 15 Temmuz’dan sonra başlamıştır?

b. Bu husus, “suç ve cezaların geriye yürütülmesi” ve “devletin vatandaşa kurduğu tuzağın” itirafı değil midir? Eğer bu tarihte verilen para yatırma talimatı suç ise devletin ilgili birimleri bu suçun işlenmesine neden seyirci kalmıştır?

c. Terörle Mücadele Kanunu gereğince, bir yapı ve oluşumun silahlı örgüt olarak kabulü için kesinleşmiş mahkeme kararı gerekirken ve Gülen Hareketi ile ilgili hukuka aykırı karar 26/9/2017’de kesinleşmişken, acaba hangi hukuk bilgisi ve gerekçeyle bu karardan önce bir terör örgütünden bahsedilmektedir?

d. Bankaya para yatırma eylemenin suç olarak kabulü, bu paranın bir suçun işlenmesi suretiyle elde edilmesine bağlı olmasına rağmen, Bank Asya’ya para yatıran kişilere örgüt üyeliği/yardım suçlaması yöneltilse de, söz konusu paraların kaynağının meşruiyeti ve bir suç dolayısıyla elde edilip edilmediği neden hiç sorgulanmamıştır?

e. Bu eylemin, suç olabilmesi için meşru yollarla elde edilse bile bu parayla somut bir suçun finanse edilmesi, yani, bir suçun işlenmesine katkı sağlamak için bankacılık faaliyetinde bulunulması gerekirken, Acaba, Bank Asya’ya para yatıranlarla ilgili neden bir suçun finansmanına yönelik iddia bulunmamaktadır.

f. Bank Asya, Devletin gözetiminde faaliyet gösteren bir banka olduğuna ve belli bir tarihten sonra bankacılık işlemi yapmak suç kabul edildiğine göre, neden öncelikle bu suça engel olmayan ve hatta müsaade eden banka ve Devlet yöneticileri soruşturulmamıştır?

g. Devlete güvendiği için faaliyeti durdurulmamış bir bankada bankacılık işlemi yapan ve bu işlemlerle somut bir suç işlemeyen kişilerin cezai sorumluluğu nasıl doğar? Böyle bir ifade Devletin zafiyet içinde ve gözetimi altındaki bir bankadan habersiz olduğunu göstermez mi?

h. Bu tecrübeden sonra, geçmişte başka bankalarda yapılan bankacılık işlemlerinin sonradan suç olarak kişilerin karşılarına çıkarılmayacağının garantisi var mıdır? Bu durum, hukuki güvenlik ilkesiyle nasıl izah edilebilir?

ı. Eğer bu paralar bir suçun işlenmesinde kullanılmış veya suçun işlenmesine tahsis edilmiş ise Bank Asya’ya yatırılan paralarla ilgili neden müsadere kararı verilmemiştir?

i. Bankacılık faaliyetleri neden terörün finansmanı” suçuna değil de, “örgüt üyeliği ya da yardım” suçuna delil kabul edilmiştir? Bu husus bile tek başına bu soruşturmalardaki çelişkiyi ve bu soruşturmaları yapanların da ortada örgüt finansmanıyla ilgisi bir durumun olmadığını bildiklerini göstermez mi?

j. Gerçekleştirilen bankacılık işlemlerinin terör soruşturmasına gerekçe yapılması, sanki yatırılan paraların örgütün ayrı bir hesabına ya da yurt dışında bulunan bir hesabına örgütsel faaliyetlerin finansmanı için yatırıldığı anlamına gelmez mi?

k. Yatırılan paraların tamamı kişilerin hesabında ve Devletin koruması altında olduğuna göre bu mantıksız uygulama neden devam ettirilmektedir?

l. Kara para aklama ya da kaçak yollardan finansal işlemleri gerçekleştirmek dururken, silahlı bir örgütün! Devletin denetimi altındaki bir banka aracılığıyla bu faaliyetlerini yapmasının bir mantığı ve dünyada bir örneği var mıdır?

m. Hesaptaki paralar kişilere ait olduğuna ve kâr elde etmek için bu hesaplara para yatırıldığına göre, bankaya para yatırılmasının suç kabul edilmesindeki en önemli kriter olan “hesap artışının rutin bankacılık hareketleri kapsamında olmadığı” hususunun mantığı nedir? Bank Asya bir yardım kuruluşu ve paralar da bu kuruluşu güçlendirmek için mi yatırılmaktadır ki, kişilerin kendi hesaplarına yatırdıkları paraların rutinliği araştırılmaktadır?

n. Hesap artışındaki rutinliğin kriteri nedir? Kime ve neye göre rutin değildir? Herkes bankaya sürekli aynı miktarda mı para yatırmak zorundadır?

o. Başka hiç bir delil ve iddia olmamasına rağmen, bankacılık faaliyetinde bulunmanın tek başına örgüt üyeliği için yeterli kabul edildiği kararların varlığı karşısını da sormak gerekmez mi; örgütsel faaliyetlerdeki süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk nerededir?

SONUÇ

Bankacılık faaliyetleri, gerçekleştirildikleri zaman itibariyle tamamen yasal faaliyetler olup, bunlar suç delili kabul edilerek örgüt üyeliği veya yardım suçuna dayanak yapılamaz. Yine, suçun maddi ve manevi unsurları oluşmadığından kişilerin silahlı örgüt üyeliği veya yardım suçlarından da cezalandırılabilmeleri mümkün değildir. Bu nedenle, güncel yargılamalarda verilen kararların hepsi hukuka aykırıdır ve hukuk gelindiğin de hepsi bozulacaktır.​

AİHM’in yakın tarihli Ragıp Zarakolu ve Selahattin Demirtaş kararlarında belirttiği üzere, gerçekleştirildiği dönemde yasal olan bir faaliyetin daha sonra tutuklama ya da mahkûmiyete gerekçe yapılamaz. Yerel mahkemeler, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi, her ne kadar AİHM kararlarını görmezden gelerek yasal ve rutin faaliyetleri suçmuş gibi gösterseler de, bu kararlarla ilgili AİHM’den on binlerce ihlal kararı çıkacaktır.

Ayrıca, beş yıldır yasal ve rutin faaliyetleri hem de örgüt üyeliği/yardım suçlarının delili ve cezalandırma için gerekçe kabul eden yargıç ve savcılar başta olmak üzere, kolluk görevlileri ve diğer kamu görevlileri sistematik ve örgütlü şekilde TCK’nın 77 ve 78. maddelerinde düzenlenen “insanlığa karşı suç” işlemektedirler. Zira TCK’nın 77. maddesi gereğince; adam öldürme, yaralama, işkence, eziyet ve kişiyi hürriyetinden mahrum bırakma eylemlerinin siyasal, felsefi, ırki veya dini saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlenmesi insanlığa karşı suç oluşturmaktadır ve güncel yargılamalar da bu suçun unsurlarının tamamı mevcuttur. Aynı şekilde, TCK’nın 78. maddesi gereğince de bu suçun örgütlü şekilde işlendiği konusunda da bir tereddüt yoktur.