TÜM YÖNLERİYLE KOŞULLU SALIVERİLMEDE İYİ HALLİ OLMA ŞARTI

5447

 

TÜM YÖNLERİYLE KOŞULLU SALIVERİLMEDE İYİ HALLİ OLMA ŞARTI

 

I. GENEL OLARAK

15 Nisan 2020’de yürürlüğe giren 7242 sayılı Yasa ile başta 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun (İnfaz Kanunu) olmak üzere Türk Ceza Kanunu (TCK), Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK), İnfaz Hâkimliği Kanunu gibi temel yasalarda önemli değişiklikler yapılmıştır. Bir amacı cezaevlerinin boşaltılması da olan bu Yasa ile terör suçları dışındaki suçlardan hükümlüler için lehe, terör suçlarından hükümlüler için ise aleyhe düzenlemelere yer verilmiştir.

7242 sayılı Yasa ile İnfaz kanununda yapılan ve öne çıkan bazı değişiklikler şunlardır;

a. Doğrudan açık cezaevinde infaz veya kapalıdan açık cezaevine ayrılma koşulları (m.14),

b. Cezaevi dışındaki fiillerin de disiplin cezasına esas alınması (m.37),

c. Cezaevine kabul edilecek yayınlar (m.62),

d. İnfaz sırasında verilecek kararlarda (m.101) ve özellikle koşullu salıverilmeye (m.107/11) veya koşullu salıverilme kararının geri alınmasına (m.107/15) ilişkin kararlarda infaz hakimliğinin yetkilendirilmesi,

e. Denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazın koşulları (m.105/A-koşullu salıverilmeden önce tahliye)

f. Koşullu salıverilme için cezaevinde geçirilecek süreler (m.107-108),

g. İyi halin belirlenmesi (m.89).

7242 sayılı Yasa ile yapılan en önemli değişikliklerden birisi, sulh ceza hakimliklerine benzer bir infaz hakimliği sisteminin oluşturulmasıdır. Zira İnfaz hâkimliklerinin kuruluş ve yetkilerini düzenleyen 4675 sayılı Yasa hükümleri yeniden düzenlenmiş ve TCK’da “hükmü veren mahkemeye” ait bazı yetkiler (m.50/6-7, m.51/2-5-7) ile infaz sırasında ve özellikle de koşullu salıverilmeye ilişkin kararları verme yetkisi hükmü veren mahkemelerden alınarak infaz hakimliklerine verilmiştir. Bu düzenleme, hükümlüler açısından önemli bir güvence sisteminin kaybı anlamı taşımaktadır. Çünkü değişiklikle, üç kişiden oluşan ağır ceza mahkemesi yerine, asıl dosyayı bilmeyen ve tek kişiden oluşan infaz hakimi söz sahibi yapılmıştır. Sulh ceza hakimleri vasıtasıyla istediğini tutuklatan siyasi irade, şimdi de infaz hakimleri vasıtasıyla istediği kişiyi istediği kadar cezaevinde tutabilecektir.

Bu yazıda; 7242 sayılı Yasa ile koşullu salıverilmeye esas alınan “iyi halli olma” şartına ilişkin İnfaz Yasasının 89. maddesinde yapılan değişiklikler ele alınmıştır. İnfaz Yasasına eklenen geçici 9. maddenin 2. fıkrası gereğince, 89. maddedeki değişikliklerin 01.01.2021 tarihinde yürürlüğe gireceği kabul edilmiş, Adalet Bakanlığı tarafından 89. maddenin uygulanmasına ilişkin Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri İle Hükümlülerin Değerlendirilmesine Dair Yönetmelik 29/12/2020 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanmış ve yeni düzenleme 01.01.2021 tarihinden itibaren tüm ceza infaz kurumlarında uygulanmaya başlamıştır.

Yazı üç bölümden oluşmaktadır.

Birinci bölümde; “iyi hal” kavramının ne olduğuna, nasıl belirleneceği ve kriterleri konusunda eski ve yeni düzenlemelerdeki hususlara yer verilmiştir.

İkinci bölümde; iyi hal kriterlerinde 7242 sayılı Yasa ile yapılan değişikliklerin zaman bakımından uygulama meselesine, yani yeni düzenlemenin hangi hükümlülere uygulanacağına yer verilmiştir.

Üçüncü bölümde de; iyi halin belirlenmesinde 7242 sayılı Yasa ile getirilen “işlediği suçtan dolayı duyduğu pişmanlık” kriterinin Anayasa ve ceza hukuku bağlamında değerlendirilmesine yer verilmiştir.

II. KOŞULLU SALIVERİLMEDE İYİ HAL ŞARTI

Koşullu salıverilme (şartla tahliye/meşruten tahliye) için iki şartın varlığı gerekir;

-Objektif kriter; cezaevinde geçirilmesi gereken süre,

-Sübjektif kriter; iyi halli olmak.

Hükümlülerin koşullu salıverilmesi, bu iki şartın birlikte gerçekleşmesine bağlıdır. Koşullu salıverilme bir lütuf değil, aksine şartları oluştuğu takdirde hükümlü için uygulanması zorunlu olan bir infaz müessesi ve kamu yararına dayanan bir haktır (Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer- Prof. Dr. Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, 6. Bası, 1974, İst. cilt 3, s.67). Ayrıca, bu öyle bir haktır ki, şartla tahliyeye hak kazanan hükümlü dahi bu hakkından vazgeçemez.

Koşullu salıverilmede esas alınan “iyi halli olma” şartına geçmeden önce, birbirleriyle karıştırılan ve yanlış anlamlarda kullanılan bazı kavramların açıklanmasında fayda vardır.

  1. Cezalar ve Güvenlik Tedbirleri

TCK’da iki çeşit yaptırım türü düzenlenmiştir; ceza ve güvenlik tedbiri. Cezalar; hapis ve para cezasıdır (TCK m. 45). Güvenlik tedbirleri ise (TCK m.53-60); suç işleyen kişiye, suç konusuna, suç eşyasına veya tüzel kişilere uygulanabilen bir yaptırım türüdür. Güvenlik tedbirleri bir ceza mahkûmiyetinin eki olabileceği gibi (müsadere, sınır dışı edilme, belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma, mükerrirlere özgü güvenlik tedbirleri gibi), ceza mahkumiyeti verilemeyen durumlarda (çocuklara veya akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri gibi) ya da bir ceza mahkumiyetinin yerine (kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar gibi) uygulanabilir.

  1. Denetimli Serbestlik

Denetimli serbestlik tedbiri bir yaptırım türü olarak değil, ceza yaptırımlarını, yani ceza veya güvenlik tedbirlerini tamamlayıcı bir kurum olarak düzenlenmiştir (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 16. Bası, s. 951). Denetimli serbestlik tedbirine birçok yasada yer verilmiştir. Bu tedbir, cezaya hükmedilmeden önce uygulanabileceği gibi (TCK m.191/2, 221/5), hükmün açıklanmasının geri bırakılması nedeniyle (CMK m.231/8), hapis cezasının ertelenmesi halinde (TCK m.51), bir güvenlik tedbirinin infazı sürecinde (TCK m.50/1-f), hapis cezasının infazı sırasında koşullu salıverilmeden önce (5275 sy m.105/A-denetimli serbestlik uygulanarak infaz) veya koşullu salıverilmeden sonra (5275 sy m.107) ya da cezanın infazının tamamlanmasından sonra (TCK m.58/6-9) da uygulanabilir.

  1. Adli Kontrol

Kamuoyunda adli kontrol tedbirleri de bir çeşit denetimli serbestlik tedbiri gibi algılansa da, bunlar farklı düzenlemelerdir. Zira adli kontrol, CMK’nın109. maddesinde düzenlenmiş olup koruma tedbirlerinden biri olan tutuklamanın yerine uygulanır. Adli kontrol, bir şüpheli veya sanığın tutuklanması yerine bazı yükümlülüklere (yurt dışına çıkmama, konutunu terk etmeme, düzenli olarak bir karakola başvurma gibi) tabi tutularak serbest bırakılmasıdır. Benzer yükümlülükler (belirli bir bölgede bulunmak gibi) hem adli kontrol hem de denetimli serbestlik tedbiri olarak uygulanabilirse de; adli kontrol tedbirleri, “suç şüphesi” altında olan kişilere uygulanırken; denetimli serbestlik tedbirleri, bir yargılama faaliyeti sonunda “suç işlediği” kabul edilen kişilere (mahkumiyet hükmünden önce veya sonra) uygulanır. Gerek adli kontrol, gerek güvenlik tedbirleri ve gerekse de denetimli serbestlik tedbirleri 5402 sayılı Yasayla kurulan denetimli serbestlik müdürlüklerince yerine getirilir.

  1. Koşullu Salıverilme 

Koşullu salıverilme; yalnızca hapis cezalarının infazına ilişkin olup, bir hükümlünün belli şartların varlığı halinde cezasının tamamını cezaevinde geçirmeden serbest bırakılmasını ve cezanın kişiselleştirilmesini sağlayan bir infaz müessesesidir (CGK, 18.11.1997, 1997/1-156-250; 5.2.2002, 2002/6-43-151).

  1. İyi Hal

İyi hal, genel olarak şüpheli, sanık veya hükümlü hakkındaki bir değerlendirmeyi ifade eder. İyi hal bazen ihtiyari ve takdiri olarak değerlendirmeye alınabilir. Örneğin, sanığın duruşmalardaki iyi hali TCK’nın 62. maddesi gereğince takdiri indirim nedenidir. Bazen de, yasa bunu belirli müesseseler için zorunlu şart kabul etmiştir. Örneğin, hapis cezası ertelenen sanığın cezasının infaz edilmiş sayılması, denetim süresini iyi halli geçirmesine bağlıdır (TCK m.51/8). Yine, İnfaz Kanununa göre cezaevindeki disiplin cezalarının kaldırılması (m.48/4-geçici m.9), hükümlüye mazeret (ölüm, hastalık, felaket vs) izni verilmesi (m.94), açık cezaevine geçme (m.14), koşullu salıverilmeden yararlanma (m.107-108), denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezanın infazı (m.105/A), ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum olanların açık havaya çıkma ve spor yapma süresinin uzatılabilmesi veya diğer hükümlülerle temasta bulunması (m.25/c) ve yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumundan diğer infaz kurumlarına geçiş (m.9/5) gibi hususlar iyi hal şartına bağlanmıştır.

İyi halin ne olduğu hususunda yasalarda açık bir düzenleme yoktur. Ancak, İnfaz Yasası’nın 89. maddesinde iyi halin belirlenmesinde esas alınacak bazı hususlara yer verilmiştir. İyi hal kriterlerine ve belirlenme usulüne yer verilen bu maddede, 7242 sayılı Yasa ile önemli değişiklikler yapılmıştır. İyi hal, infaz aşamasındaki pek çok kurumun ön şartı olup hükümlülerin belirli imkan ve haklardan faydalanmaları bu şarta bağlı olduğundan, 89. maddede yapılan değişiklikler tüm bu müesseseleri doğrudan etkilemiştir.

Bu değişikliklerin özetle şunlar olduğu söylenebilir;

a. Maddede daha önce sadece “koşullu salıverilmeye” (m.107) ilişkin iyi hal düzenlenmişken, maddeye eklenen 5. fıkra ile “Kanunlarda hükümlülerin iyi hâlinin arandığı tüm durumlarda” uygulanacak şekilde maddenin kapsamı genişletilmiştir. Örneğin, artık hapis cezasının ertelenmesine dair TCK’nın 51/8. maddesindeki iyi halin tespiti de bu maddeye göre yapılacaktır.

b. Değişiklik öncesi iyi hal kararı idare kurulu tarafından verilirken, değişiklikle birlikte kurulun adı idare ve gözlem kurulu olmuş ve belirli suçlar (m.89/3) açısından kurula katılacak üyelerle ilgili de düzenleme yapılmıştır.

c. Değişiklik öncesi iyi hal kararları disiplin kurulunun görüşü alınarak verilirken; değişiklik sonrası bu düzenleme kaldırılmıştır.

d. Değişiklik öncesi sadece 107. maddedeki koşullu salıverilmeye esas alınan süreler iyi hal değerlendirmesinde dikkate alınırken; değişiklik sonrası cezaevinde geçirilen tüm süreler değerlendirmeye alınacaktır. Yine, maddeye eklenen düzenlemeyle “hükümlünün dışarıyla olan ilişkileri” de, yani; telefon veya mektup hakkını kullanırken cezaevi dışındakilerle kurduğu ilişkileri ile mazeret izin nedeniyle, hastane veya duruşmalara gitmek üzere cezaevinden ayrıldığı zamanlardaki ilişkileri ve bu bağlamda akraba, jandarma, doktor, hakim-savcılarla olan ilişkileri de değerlendirmeye esas alınabilecektir.

Aynı şekilde, 7242 sayılı Yasa ile İnfaz Kanunu’nun 37/1. maddesine eklenen cümle gereğince; “hükümlünün duruşma, sağlık, eğitim ve çalışma gibi nedenlerle geçici olarak kurum dışında bulunduğu yerler de disiplin cezalarının uygulanması bakımından ceza infaz kurumu olarak kabul edilecektir”. İnfaz edilip kaldırılmayan disiplin cezalarının koşullu salıverilmeye engel olduğu (m.48/3-b) düşünüldüğünde, hükümlülerin cezaevi dışındaki tüm hareketleri de koşullu salıverilmesinde değerlendirmeye alınabilecektir. Bunun anlamı, örneğin hükümlülerin duruşmada savunma hakkı kapsamında söylediği sözlerin dahi disiplin cezalarına ve dolayısıyla koşullu salıverilmeye esas alınabileceğidir.

7242 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikler; hükümlülerin gerek cezaevi içinde ve gerekse dışındaki tüm davranışlarının ve hatta hükümlünün özel hayatı kabul edilecek zamanlarının dahi cezaevi idaresince izlenip değerlendirmesine olanak sağlayacak mahiyettedir.

e. 7242 sayılı Yasa ile maddedeki iyi halin tespitine ilişkin kriterler de değiştirilmiştir. Değişiklik öncesi iyi hal için 4 kriter esas alınmaktaydı ve bu kriterler şunlardı;

Cezaevinin düzen ve güvenliği amacıyla konulmuş kurallara içtenlikle uymak,

Haklarını iyi niyetle kullanmak,

Yükümlülüklerini eksiksiz yerine getirmek,

Toplumla bütünleşmeye hazır olmak.

Değişiklik sonrası bu kriterlere şu iki kriter daha eklenmiştir;

Tekrar suç işleme riskinin düşük olması,

Mağdura veya başkalarına zarar verme riskinin düşük olması.

Ayrıca, maddenin ikinci fıkrasına iyi hal değerlendirmesinde dikkate alınması gereken bazı hususlara da yer verilmiş ve iyi hal kriterlerinin sayısı arttırılmıştır. İkinci fıkraya göre hükümlünün;

Katıldığı program ve faaliyetler ile aldığı sertifikalar,

-Kitap okuma alışkanlığı,

Diğer hükümlüler, tutuklular, görevliler ve dışarıyla olan ilişkileri,

İşlediği suçtan dolayı duyduğu pişmanlık,

Kurallara uyumu ve

Aldığı disiplin cezaları da iyi hal kararında etkili olacaktır.

Yapılan değişiklikten de anlaşılacağı üzere, eskiden iyi hal raporlarına etkisi olmayan pek çok husus ve özellikle idareye geniş takdir yetkisi veren, yoruma açık ve hükümlü üzerinde baskı oluşturan kriter 7242 sayılı Yasa ile İnfaz Kanununa eklenmiştir. Özellikle, hükümlüyü pişman olmaya veya ilgi alanında bulunmasa bile spor yapmaya, kültür ve sanatla ilgilenmeye zorlayacak aleyhe kriterler getirilmiştir. Yeni düzenlemeye göre kitap okuma alışkanlığı olmayan veya sanatla ilgilenmeyen bir hükümlü iyi halli olarak kabul edilmeyebilecektir. Ya da okuma yazması olmayan hükümlülerin kitap okuma alışkanlığının nasıl değerlendirileceği de belli değildir. Oysa ki, eski metindeki dört kriterden üçü cezaevi disiplinine, bir kriter de toplumla bütünleşmeye ilişkindi ve uygulamada, hükümlünün disiplin cezasının olmaması iyi halli olması için yeterli kabul edilmekteydi. Yani, eski kriterler oldukça dar ve lehe yorumlanmaktaydı.

Ayrıca, yapılan değişiklikler sadece bununla da kalmamış ve Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılan Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri İle Hükümlülerin Değerlendirilmesine Dair Yönetmelikle de, iyi hal koşullarına yasada olmayan bazı kriterler eklenmiştir. Zira Yönetmeliğin iyi hallilik tanımının yapıldığı 3. maddesi ile değerlendirme esaslarının düzenlendiği 16. maddesinde hükümlünün aldığı “ödüller” ve “kurum güvenlik ve düzenine katkısı” da yeni kriterler olarak değerlendirmeye alınmıştır. Ancak, bu kriterlere Yasa’da yer verilmemiştir ve Yasa’da yer almayan bir kriterin Yönetmelik ile değerlendirmeye alınması mümkün değildir.

Kısaca, İnfaz Kanunu’nun 89. maddesinde 7242 sayılı Yasa ile yapılan iyi hal düzenlemesi açıkça hükümlülerin aleyhinedir. Aleyhe olan yeni düzenleme ve yeni kriterlerin kimler açısından nasıl dikkate alınabileceği ve 89. maddenin zaman bakımından uygulama kuralları açısından değerlendirilmesi çok önemlidir. Yazının ikinci bölümünde bu hususa yer verilecektir.

III. KOŞULLU SALIVERİLMEDE İYİ HAL KRİTERLERİ VE ZAMAN BAKIMINDAN UYGULAMA SORUNU

  1. Genel Olarak

Kural olarak usule ve infaza ilişkin hükümlerde, lehe veya aleyhe olup olmadığına bakılmaksızın derhal uygulama ilkesi geçerlidir. Ancak, TCK’nın 7. maddesinin 3. fıkrası, infaz rejimine ilişkin olan üç müesseseyi derhal uygulama kuralının dışında tutmuştur. Bunlar; erteleme, koşullu salıverilme ve tekerrür. Yani, bu üç müessese maddi ceza hukukuna ilişkin zaman bakımından uygulama kurallarına tabidir (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 16. Bası, s147). Örneğin, tutuklama bir koruma tedbiri ve ceza usul müessesesidir. Bu nedenle, derhal uygulama ilkesine tabidir. Tutuklama kriterleri bakımından suçun işlendiği tarih değil, leh veya aleyhte olup olmadığına bakılmaksızın tutuklama tarihinde yürürlükte olan yasa hükmü dikkate alınır. Ancak, koşullu salıverilme, erteleme ve tekerrür bir infaz müessesesi olsalar da, TCK’nın 7/3.  maddesi bunları derhal uygulama ilkesinin dışında tutmuştur.

Bu üç infaz müessesesi açısından, TCK’nın 7. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarındaki ilkeler geçerlidir. TCK’nın 7. maddesinin 1. fıkrasında; işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemediği gibi işlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz” denilmiştir. Aynı ilke Anayasa’nın 38. maddesinin 1. fıkrası ile de güvence altına alınmış ve hatta maddenin 2. fıkrasında zamanaşımı ve ceza mahkumiyetinin sonuçları açısından da aynı ilkenin geçerli olacağı belirtilmiştir. TCK’nın 7. maddesinin 2. fıkrasında da; “suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunurdenilmiştir. TCK’nın 7. maddesi gereğince; suç tarihinden sonra yürürlüğe giren aleyhe hükümler fail hakkında uygulanamaz. Bu ilke, geçmişe yürüme yasağı olarak da adlandırılır. Suç tarihinden sonra yürürlüğe giren lehe hükümlerin ise fail hakkında uygulanması her zaman mümkündür.

Anayasa’nın 38 ve TCK’nın 7. maddesi birlikte değerlendirildiğinde, geçmişe yürüme yasağının istisnası olan müesseseler şunlardır; suçlar, cezalar, güvenlik tedbirleri, zamanaşımı, erteleme, koşullu salıverilme, tekerrür ve ceza mahkumiyetinin sonucu olan hususlar (bir ceza mahkumiyetinin sonucu olan denetimli serbestlik tedbiri gibi)

TCK’nın 7. maddesindeki ilkeleri koşullu salıverilmeye uyarladığımızda karşımıza şu sonuç çıkmaktadır; suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların koşullu salıvermeye ilişkin hükümleri farklı ise, hükümlünün lehine olan kanun uygulanır veya “suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre şartla tahliyeye hak kazanan kimsenin bu hakkı geri alınamayacağı gibi suç işlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre şartla tahliye hakkını kaybeden kimseye de aleyhe olan bu hüküm uygulanamaz.

Burada dikkat edilmesi gereken husus; koşullu salıverilmenin şartlarında yapılan değişikliklerde lehe kanun tespitinin “suç tarihinin” esas alınarak yapılması gerektiğidir. Başka bir ifadeyle, suç tarihinde yürürlükte olan lehe hüküm kaldırılsa dahi, hükümlü hakkında uygulanmaya devam eder. Suç tarihinden sonra yürürlüğe giren hüküm aleyhe ise yine hükümlü hakkında uygulanamaz. Ancak, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren lehe düzenlemeler hükümlü hakkında derhal uygulanır.

Şartla tahliye için iki koşul gereklidir; Süre ve iyi halli olmak. Şartla tahliyenin bu iki koşulu açısından ayrı ayrı geçmişe yürüme yasağı geçerlidir. Yani, bu iki koşulun değerlendirilmesinde lehe kanunun tespiti, TCK’nın 7. maddesinin 1 ve 2. fıkralarındaki ilkelere göre yapılacaktır.

Lehe kanun sadece soyut kriterlere göre değil, her fail açısından somut olarak da değerlendirilmelidir. Yeni düzenleme bazı failler için lehe, bazıları için de aleyhe olabilir. Koşullu salıverilme sürelerindeki değişiklikler, objektif kriter olarak tüm hükümlüleri aynı şekilde etkilerken, iyi hal kriterlerinde yapılan değişiklikler her hükümlünün kişisel durumuna göre leh veya aleyhe olabilir. Süre koşulu bakımından bir örnek vermek gerekirse; suç tarihindeki kanuna göre şartla tahliyeye hak kazanmak için cezanın 2/3’ünü cezaevinde geçirmek gerekirken, sonradan çıkan kanun ile bu oran 3/4‘e çıkarılmışsa hükümlü hakkında lehe olan eski kanun (2/3 oranı) uygulanacaktır. Zira bu değişiklik tüm hükümlülerin aleyinedir.

İyi hal bakımından örnek vermek gerekirse; suç tarihindeki kanuna göre “sigara içmemek” iyi hal kriterlerinden biri değilken, sonradan çıkan yasa iyi hal değerlendirmesinde sigara içmemeyi dikkate alıyorsa; bu yeni kriter sigara içen hükümlüler için “aleyhe” olduğu halde; sigara içmeyen hükümlüler için “lehedir.” Bu nedenle, sigara içen hükümlüler hakkındaki iyi hal değerlendirmesinde bu yeni ve aleyhe kriter dikkate alınamayacak ve iyi hal kararı eski hükme göre verilecektir. Sigara içmeyen hükümlüler açısından ise, iyi hal değerlendirmesinde bu yeni ve lehe olan kriter dikkate alınacak ve iyi hal raporu yeni yasaya göre düzenlenecektir.

Tekrar etmek gerekirse; koşullu salıverilmenin şartlarını (süre veya iyi hal) düzenleyen yasa veya yönetmeliklerde hükümlü aleyhine yapılan değişiklikler açısından; sonradan yürürlüğe giren ve aleyhe olan hüküm yerine “suç tarihinde yürürlükte olan” lehe hüküm esas alınarak uygulama yapılması TCK’nın 7. maddesi gereğince zorunluluktur. İnfaz Kanunu’nun 89. maddesinde yapılan değişiklikler de bu ilke çerçevesinde değerlendirilmelidir.

Yanlış anlaşılmalara sebebiyet verilmemesi için bir hususa değinilmesinde fayda vardır. Geçmişe yürüme yasağı bakımından 7242 sayılı Yasa’nın geçici 9/2. maddesi ile İnfaz Kanunu’nun 89. maddesinde yapılan ve 01.01.2021 tarihinden itibaren uygulanacak olan değişiklikleri iki bölümde ele almak gerekir;

a. İyi hal raporlarının hazırlanma usulüne ilişkin değişiklikler,

b. İyi hal kriterlerine ilişkin değişiklikler.

İyi hal raporlarını verecek kurulların oluşumu, çalışma usulleri, değerlendirme süreleri gibi değişiklikler usul ve infaz hukukuna ilişkin olduklarından derhal uygulanma ilkesine tabidir. Örneğin, 01.01.2021 tarihinden sonraki tüm iyi hal raporları idare ve gözlem kurullarınca en geç altı ayda bir düzenlenecektir. Yine, yasaların iyi hali esas aldığı tüm durumlarda da 01.01.2021 tarihinden itibaren yeni düzenlemeye göre iyi hal raporları düzenlenecek ve suç tarihinin 01.01.2021 tarihinden önce olması önem arz etmeyecektir. Başka bir ifadeyle, koşullu salıverilme veya erteleme gibi müesseseler bakımından iyi hal raporlarının hazırlanma usulünde, suç tarihine veya lehe/aleyhe olup olmadığına bakılmaksızın yeni düzenlemeye göre raporlar hazırlanacaktır. Zira kurulların kimlerden ve nasıl oluşacağı, raporların hangi sürelerde hazırlanacağı ve bu raporlara nasıl itiraz edileceği gibi hususlar “derhal uygulama ilkesine” tabidir. Yani, bu usul değişiklikleri 89. maddenin yürürlüğe girdiği 01.01.2021 tarihinden itibaren hemen uygulanmaya başlayacaktır.

TCK’nın 7. maddesine göre maddi ceza hukuku kurallarının ve dolayısıyla geçmişe yürüme yasağının uygulanması, İnfaz Kanunu’nun 89. maddesindeki “iyi hal kriterlerine” ilişkindir. Zira bu kriterlere göre hükümlünün iyi halli olup olmadığı değerlendirilecek ve iyi hal raporuna göre hükümlü hakkında şartla tahliye kararı verilerek serbest bırakılacaktır. İyi hal, şartla tahliyenin esaslı bir unsurudur ve iyi hale ilişkin kriterler de 89. maddede düzenlenmiş. 89. maddedeki koşulları taşımayan hükümlü hakkında iyi hal ve dolayısıyla şartla tahliye kararı verilemez. Bu nedenle, 89. maddedeki iyi hal kriterlerinde yapılan değişiklikler, koşullu salıverilmenin unsurlarında yapılan değişiklik anlamına gelir ve TCK’nın 7. maddesi gereğince geçmişe yürüme yasağına tabidir.   

Kısaca; 7242 sayılı Yasa ile İnfaz Kanunu’nun 89. maddesindeki “iyi hal kriterlerine” ilişkin değişiklikler açıkça hükümlülerin aleyhinedir. Bu nedenle, bu değişikliklerin yürürlüğe girdiği 01.01.2021 tarihinden önce işlenen suçlarla ilgili verilecek koşullu salıverilme kararlarına esas alınacak iyi hal raporlarında kullanılabilmesi mümkün değildir. Bu raporlar, maddenin değişiklik öncesi metnindeki kriterlere göre düzenlenmelidir. Yani, 7242 sayılı Yasa ile İnfaz Kanunu’nun 89. maddesine eklenen yeni kriterler ancak 01.01.2021’den sonra işlenen suçlardaki koşullu salıverilme kararlarında değerlendirmeye esas alınabilir.

 

  1. Geçmişe Yürüme Yasağına Aykırı Verilen Kararların Kanuni Neticeleri Kendiliğinden Kalkar

TCK’nın 7. maddesinin 1.fıkrasının son cümlesinde; “geçmişe yürüme yasağına aykırı” olarak verilen kararların “kanuni neticelerin kendiliğinden kalkacağı” belirtilmiştir. Şartla tahliye müessesesi de aynı ilkeye tabi olduğundan, geçmişe yürüme yasağına aykırı olarak yapılan iyi hal değerlendirmeleri, düzenlenen iyi hal raporları veya verilen kararlar (şartla tahliyenin kabulü veya reddi) açısından TCK’nın m.7/1-son cümlesindeki “kanuni neticeleri kendiliğinden kalkar” hükmü uygulanmak zorundadır. Bu nedenle, suç tarihi 01.01.2021’den önce olan hükümlülerin şartla tahliye taleplerinin 7242 sayılı Yasa ile getirilen kriterler esas alınarak reddedilmesi halinde, bu kararların TCK’nın m.7/1-son cümlesi gereğince kaldırılması için yasal yollara başvurulması gerekir.

Koşullu salıverilme talebinin kabul veya reddi gibi koşullu salıverilmenin geri alınmasına ilişkin kararlarda da, TCK’nın 7. maddesindeki “geçmişe yürüme yasağı” geçerlidir. Geri alma kriterlerinde (kasıtlı bir suçtan dolayı hapis cezasına mahkumiyet/yükümlülüklere aykırılık) suç tarihinden sonra yapılacak değişikliklerde de, yine lehe kanuna göre değerlendirme yapılmalıdır.

  1. Koşullu Salıverilmede Denetimli Serbestlik Tedbiri

Koşullu salıverilen hükümlüler hakkında bir denetim süresi belirlenir. İnfaz hakimi denetim süresinde hükümlü hakkında denetimli serbestlik tedbiri “uygulanmasına” veya “uygulanmamasına” karar verebilir (5275 sy m.107/10). Yine, hükümlü denetim süresinde bazı yükümlülüklere tabi tutulabilir. 7242 sayılı Yasa ile koşullu salıverilmedeki denetim süresi ile hükümlünün tabi tutulacağı yükümlülüklerde de değişiklikler yapılmış ve İnfaz Kanunu’nun 107/9. maddesine eklenen cümle ile şartla tahliye edilen hükümlünün “belirli bölgelerde bulunma veya belirli bölgelere gitmeme” yükümlülüğüne tabi tutulabileceği belirtilmiştir. Denetim süresine veya denetim süresindeki yükümlülüklere ilişkin değişiklikler geçmişe yürüme yasağına tabi olmadığından, suç tarihine veya leh ve aleyhte olup olmadığına bakılmaksızın derhal uygulanır.

TCK’nın 7/3. maddesindeki üç müessese dışında iyi halin esas alındığı ve “geçmişe yürüme yasağı” dışında kalan, örneğin; açık cezaevine geçme, mazeret izni kullanma, disiplin cezalarının kaldırılması gibi hususlarda “derhal uygulama ilkesi” geçerli olduğundan; suç tarihi 01.01.2021’den önce ve yeni kriterler açıkça hükümlü aleyhine de olsa, 89. maddedeki yeni kriterlere göre iyi hal raporu düzenlenecektir.

Koşullu salıvermeye karar verecek infaz hakimleri, suç tarihi 01.01.2021’den önce olan hükümlüler hakkındaki iyi hal değerlendirmelerinin İnfaz Kanunu’nun 89. maddesindeki değişiklikten önceki kriterlere göre yapılmasını istemelidir. Ya da lehe yasa konusunda tereddütte kalan infaz hakimleri İnfaz Kanunu’nun 89. maddesinin eski ve yeni kriterlerine göre iki ayrı iyi hal raporu düzenlettirerek hükümlünün lehine olan raporu şartla tahliye kararına esas almalıdırlar.

IV. İNFAZ AŞAMASINDA İYİ HAL KRİTERİ OLARAK “PİŞMANLIK”

  1. Genel Olarak

7242 sayılı Yasa ile İnfaz Kanunun da yapılan değişikliklerin aceleyle yapıldığı anlaşılmaktadır. Zira Cumhurbaşkanı tarafından, İnfaz Kanununun uygulanmasına ilişkin çıkarılan Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmelik 29.3.2020 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe girdikten 15 gün sonra, 14.4.2020 tarihinde bu Yönetmeliğin pek çok hükmünü de işlevsiz hale getiren ve infaz yasasında köklü değişiklikler yapan 7242 sayılı Kanunun kabul edilmiştir. 7242 sayılı Yasanın çıkarılmasındaki acelecilik, şartla tahliyeye hak kazanan bazı kişilerin (muhaliflerin) cezaevinden çıkmalarının önünü kapamak için özel bir çabayı akla getirmektedir. Bir yandan kapasitesini aşan cezaevlerinin boşaltılması için koşullu salıverilme için cezaevinde geçirilmesi gereken süreler kısaltılırken, bir yandan da idareye geniş takdir hakkı tanıyan, nasıl belirleneceği belli olmayan ve aleyhe yorumlanabilecek iyi hal kriterlerinin kabulü ile idarenin iyi halli kabul etmediği hükümlülerin koşullu salıverilme hakkından yararlanması engellenmek istenmiştir. Aynı amaçla yapılan bir diğer değişiklik, koşullu salıverilme kararı verme yetkisinin hükmü veren mahkemeden alınarak infaz hakimliklerine verilmesidir.

  1. Pişmanlık, İnfaz Aşamasında İyi Hal Gerekçesi Olabilir mi?

Koşullu salıverilmede iyi hal şartı Amerikan hukuku kaynaklıdır. Hükümlülerin cezaevinde bulundukları süreyi iyi halli geçirmeleri halinde erken tahliye edilerek iyi halin teşvik edilmesi ve bu şekilde cezaevindeki disiplinin sağlanması usulü ilk olarak 1812’de New York’ta uygulanmış ve sonra bu uygulama yaygınlaşmıştır (Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer- Prof. Dr. Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, 5. Bası, 1974, cilt 2, s.695). İyi hal şartının ortaya çıkış nedeni cezaevi disiplini olsa ve bu usul cezaevi disiplinine katkı sağlasa da, cezalandırmanın amaçlarından olan failin uslandığı ve tekrar suç işlemeyeceği olgusunu tam olarak göstermeyeceği hususunda haklı eleştiriler yapılmıştır. Zira cezaevi şartlarına alışık itiyadi suçluların kendilerini kolaylıkla iyi halli göstermesi mümkünken, cezaevine alışmakta zorlanan tesadüfi suçluların iyi halli olmadığı düşünülebilir.

Uygulamada iyi halli olmak, hükümlünün ıslahına ve topluma uyum sağlayabileceğine ilişkin bir değerlendirmeyi ifade eder. İnfaz Kanununa göre de, cezaevindeki disiplinin sağlanması iyi hal için önemli bir kriterdir ve disiplin cezaları kaldırılmadan iyi halin kazanılması mümkün değildir (m.48/4). İyi halin nasıl tespit edileceği İnfaz Kanununun 89. maddesinde gösterilmiş ve 7242 sayılı Yasa ile bu maddeye, “hükümlünün işlediği suçtan duyduğu pişmanlık” iyi halin değerlendirilmesinde dikkate alınacak kriterler arasına eklenmiştir. Bu düzenleme gereğince, infaz aşamasında koşullu salıverilme, açık cezaevine geçiş, mazeret izni kullanma, disiplin cezalarının kaldırılması gibi “iyi hal”in esas alındığı tüm durumlarda hükümlünün işlediği ve mahkum olduğu suçtan pişman olup olmadığı tekrar değerlendirilecektir.

Ancak, pişmanlık bir iyi hal kriteri değildir. Zira pişmanlık her zaman iyi hali göstermeyeceği gibi, pişman olmayan failin yeniden suç işleyeceğini veya topluma uyum sağlayamayacağını söylemekte mümkün değildir. Örneğin, çocuğunu canavarca hisle öldüren katili öldüren bir baba, kendisi teslim olarak suçunu ikrar edebilir, pişman olmadığını söyleyebilir ve infaz aşamasında da pişmanlık göstermeyebilir. Bu babanın şartla tahliyeden veya iyi hale bağlanmış diğer haklardan yararlanamayacağı söylemek hakkaniyete uygun düşmez. Zira pişman olmamak bu kişinin iyi halli olmadığı, cezaevi disiplinine uymadığı ve cezaevinden çıkar çıkmaz yeni bir suç işleyeceği anlamına gelmez. Çünkü iyi hal ve şartla tahliye, hükümlünün topluma uyum sağlayabileceğine ilişkin bir beklentidir ve bu beklenti de işlenen suçtan bağımsızdır.

Ayrıca, pişmanlığın infaz rejimine ilişkin müesseselerde kriter olarak değerlendirilmeye alınması Anayasa ve ceza hukuku prensiplerine de aykırıdır. Zira mevzuatta pişmanlık, “maddi ceza hukuku müessesesi” olarak düzenlenmiştir. Pişmanlık, cezayı kaldıran veya cezada indirim yapılmasını gerektiren “şahsi sebep” olarak kabul edilir (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 16. Bası, s.699). Maddi ceza hukuku müessesesi olan pişmanlığın aynı zamanda infaz rejimine ilişkin bir konunun temel şartı olarak kabulü yanlıştır. Nitekim İnfaz Kanununda, iyi hal dışında pişmanlığın esas alındığı başka bir infaz düzenlemesi de yoktur.

TCK’da belirli suçlarla ilgili özel “etkin pişmanlık” hükümlerine yer verilmiştir. Bu suçlar açısından etkin pişmanlık gösteren sanık hakkında ceza verilmemesi veya az ceza verilmesi ya da pişmanlık göstermeyen sanığa ceza verilmesi sonucu doğuran “şahsi sebebin” yargılama aşamasında hakim tarafından değerlendirilmesi yasal bir zorunluluktur. Yine, özel etkin pişmanlık hükmüne yer verilmeyen suçlarda da hapis cezasının seçenek yaptırıma çevrilmesi (TCK m.50) veya ertelenmesinde (TCK m.51) dikkate alınan pişmanlığın da hakim tarafından değerlendirilmesi zorunludur.

Maddi ceza hukukuna ait olup yargılama aşamasında hakim tarafından değerlendirilmesi gereken pişmanlığın, infaz aşamasında idari bir kurul tarafından tekrar ve özellikle hükümlü aleyhine değerlendirilmesi, ceza hukukuna hakim olan “mükerrer değerlendirme yasağına” aykırıdır. Ayrıca, pişmanlığın infaz aşamasında idari bir kurul tarafından nasıl değerlendirileceği de belli değildir. Ceza yasası, etkin pişmanlığı “mağdurun zararının giderilmesi veya diğer suç ortaklarının yakalanmasına yardım etmek” gibi koşullara bağlamıştır. Acaba, infaz aşamasında da hükümlünün pişman olduğunu kabul etmek için aynı koşullar aranacak mıdır?  İnfaz sırasında “tarafsız koğuşa geçme” gibi yeni kriterlere mi başvurulacaktır ya da hakkında etkin pişmanlık hükmü uygulanan kişinin infaz aşamasında da peşinen pişman olduğu mu kabul mü edilecektir?

Bilindiği üzere, özellikle yağma veya hırsızlık suçunun faillerince kabul edilen etkin pişmanlık, işlenen suçtan duyulan pişmanlığa değil, daha az ceza alma amacına yöneliktir. Ceza yasasındaki etkin pişmanlık kriterlerinin infaz aşamasında da aynen uygulanması “iyi hal” müessesinin özüne aykırıdır. Zira böyle bir kabul, TCK’da özel bir etkin pişmanlık hükmü olarak düzenlenen 168. maddeden yararlanan her yağma suçlusunun, iyi hal açısından da peşinen pişman olduğunun kabulünü gerektirir. Oysaki maddi ceza hukukundaki etkin pişmanlık kriterlerinin infaz hukukuna uyarlanması mümkün değildir. Nitekim TCK’da etkin pişmanlık bazı durumlarda mağdurun rızasına bağlanmıştır (TCK m.168/4). Ancak, iyi halli olmanın mağdurun rızasına bağlanması mümkün olmadığı gibi, mağdurun rızası bulunmadığı için pişman olmadığı kabul edilecek failin, aynı zamanda iyi halli kabul edilmemesi de mümkün değildir ve böyle bir uygulama infaz rejimiyle bağdaşmaz.

Acaba, TCK’da özel etkin pişmanlık hükmüne yer verilmeyen suçların infazında pişmanlığı gösteren hususlar neler olacaktır? Cezaevindeki pişmanlık tamamen idare ve gözlem kurulu üyelerinin insafına mı bırakılacaktır? Pişmanlığın yoruma açık ve sübjektif bir kavram olarak hakimler tarafından bile yanlış yorumlandığı ve özellikle güncel yargılamalarda sanıkların savunma hakkı kapsamında “suç işlemediklerine ve masum olduklarına” ilişkin beyanlarının dahi pişman olmadıkları şeklinde yorumlandığı düşünüldüğünde, idari bir kurulun pişmanlığa nasıl bir anlam yükleyeceği tamamıyla belirsizdir.

Yine, inkar savunma yollarından biriyken (5 CD, 4.5.1993, 1541/1918), Anayasaya göre hiç kimse kendisini suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamazken ve sanığın suçsuz olduğuna veya kusurunun bulunmadığına ilişkin savunması pişman olmadığı şeklinde kabul edilemez iken (CGK 16.9.2014, 2013/12-671 E-2014/373 K); bunları bir kenara bırakıp pişmanlığı ikrar ve itirafa bağlayan hakimlerin bulunduğu bir sistemde, cezaevlerindeki idari kurulların pişmanlığı başka kriterlere bağlaması gayet doğaldir.

İnfaz aşamasındaki pişmanlık, özellikle örgütlü suçlardaki etkin pişmanlık hükmü olan TCK’nın 221. maddesini akla getirmektedir. Zira güncel yargılamalarda “itirafçılık” ve “pişmanlık” aynı anlamda kullanılmaktadır. Ceza hukukuna ait tüm prensiplerin alt üst edilerek maddi ceza hukuku müessesesi olan pişmanlığın infaz hukukuna yamanmaya çalışılmasının ve koşullu salıverilme gibi kurumlara esaslı bir unsur olarak eklenmesinin nedeninin, 15 Temmuz yargılamalarının temelini oluşturan itirafçılık olduğu düşünülmektedir. Bu sayede, itirafçı olmayan ve hakkında TCK’nın 221. maddesi uygulanmayan kişilerin infaz aşamasında tekrar cezalandırılması sağlanacaktır. Bu kişilerin; koşullu salıverilme, açık cezaevine geçme ve mazeret izini gibi haklardan faydalanmaları “pişman ve dolayısıyla iyi halli olmadıkları” gerekçesiyle engellenecektir. Böylece, yargılama aşamasında itirafçı olmayanlar infaz aşamasında itirafçılığa zorlanacak, yine itirafçı olmamaları halinde de tüm imkanlardan mahrum bırakılarak ikinci kez cezalandırılacaklardır.

Bu söylediklerimizin doğruluğu, uygulamadaki çifte standartlı kararlarla daha iyi anlaşılacaktır. Zira TCK’nın 221. maddesindeki etkin pişmanlık hükmünden yararlanmayan kişiler, pişman olmadıkları gerekçesiyle iyi halli değerlendirilmeyip şartla tahliye edilmezken, TCK’nın 168. maddesindeki etkin pişmanlık hükmünden yararlanmayan bir hırsız veya yağmacının infaz aşamasında pişman olduğu kabul edilecek ve iyi halli olarak şartla tahliye edilecektir. Ancak, pişmanlık ile ilgili düzenlemenin amacı bu ise, mağdurun zararını karşılamayan ve TCK’nın168. maddesindeki etkin pişmanlık hükmünden yararlanmayan bir hırsızın da, iyi halli kabul edilmemesi ve şartla tahliyeden yararlandırılmaması gerekir.

Sonuç olarak; pişmanlık maddi ceza hukukuna ait bir müessesedir, bu müessesenin aynı kriterlerle infaz hukukuna uyarlanması mümkün olmadığı gibi; pişmanlığın infaz aşamasında ne olacağı belli olmayan yeni kriterlerle idari bir kurulun keyfine bırakılması da mümkün değildir.

V. TESPİT VE DEĞERLENDİRMELER

Son yıllarda ceza mevzuatında ve özellikle de terör suçlarının soruşturma, yargılama ve infaz aşmalarına ilişkin yüzlerce değişiklik yapılmıştır.  Bu değişiklikler, birçok yönden Anayasa, AİHS, kanunlar ve yerleşik Yargıtay içtihatlarına aykırılık teşkil etmektedir. Yapılan düzenlemelerde en temel ceza hukuku prensipleri ile kavramlarının karıştırıldığı ve aynı konuda birbiriyle çelişen hükümlere yer verildiği görülmektedir. Sürekli yapılan ve hatalı olan düzenlemelere hakimlerin uygulama hataları da eklenince ortaya çok ciddi hukuksuzluklar çıkmaktadır. Bu hatalar ilerde AİHM’den ihlal kararı olarak dönecek ve bu hatalar nedeniyle ilgililere ciddi miktarda tazminat ödenecektir.

İlk derece mahkemelerinde ileri sürülmeyen bir hususun AİHM nezdinde ileri sürülebilmesi mümkün olmadığı gibi, sürekli yapılan mevzuat değişikliklerini takip ve ortaya çıkan hukuksuzlukları tespit etmenin de bir hükümlü ya da avukatın birikim ve mesaisini aştığı bir gerçektir. Hak aramanın en zor olduğu dönemlerden biri yaşansa da, maruz kalınan hukuksuzluklar dosyalara mutlaka yansıtılmalıdır.

İnfaz Yasasında yapılan son değişikliklerle ilgili tespit ve tavsiyelerimiz aşağıdaki gibidir. Bunların, konuyla ilgili yazıda ayrıntıları şekilde atıldığı üzere dosyala sunulmasında zaruret vardır.

a. Yeni düzenleme ile kurulan infaz hakimlikleri, hükümlüler açısından güvence sisteminin kaybına neden olmuştur.

b. İnfaz Kanunu ve Yönetmeliğe eklenen, “hükümlünün dışarıyla olan ilişkilerinin” iyi hal değerlendirmesine esas alınması kapsamı çok geniş ve yoruma açık bir düzenlemedir. Düzenlemeyle birlikte, hükümlülerin cezaevi dışındaki tüm davranışları da koşullu salıverilme değerlendirmesinde dikkate alınacaktır.

c. Düzenlemeyle, iyi hal raporlarına esas teşkil edecek pek çok yeni kriter getirilmiştir. Bu kriterler cezaevi idaresine geniş bir takdir yetkisi veren, hükümlü üzerinde baskı oluşturan ve hükümlüyü pişman olmaya zorlayan aleyhe hususlar içermektedir.

d. Adalet Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikle de, iyi hal koşullarına yasada olmayan yeni kriterler eklenmiştir

e. 7242 sayılı Yasa ile İnfaz Kanunu’nun 89. maddesindeki “iyi hal kriterlerinde” yapılan değişiklikler hükümlülerin aleyhinedir. Bu nedenle, bu kriterler değişikliğin yürürlüğe girdiği 001.2021tarihinden önce işlenen suçlarla ilgili verilecek koşullu salıverilme kararlarına esas teşkil edecek iyi hal raporlarında dikkate alınamaz. Bu raporlar, maddenin değişiklik öncesi metnindeki kriterlere göre hazırlanmalıdır.

f. Suç tarihi 01.01.2021’den önce olan hükümlülerin şartla tahliye taleplerinin 7242 sayılı Yasa ile getirilen kriterlere göre değerlendirilmesi halinde, TCK’nın m. 7/1-son cümlesi gereğince bu kararın kaldırılması için yasal yollara başvurulmalıdır.

g. Koşullu salıverilme kararının geri alınmasına ilişkin karar için de, TCK’nın 7. maddesindeki “geçmişe yürüme yasağı” geçerlidir.

h. TCK’nın 7/3. maddesindeki üç düzenleme dışında iyi halin esas alındığı ve “geçmişe yürüme yasağı” dışında kalan infaz müesseselerinde (açık cezaevine geçme, mazeret izni kullanma ve disiplin cezalarının kaldırılması gibi), “derhal uygulama ilkesi” geçerli olduğundan, bu durumlarda suç tarihine bakılmaksızın 89. maddedeki yeni kriterlere göre iyi hal raporu düzenlenecektir.

i. Maddi ceza hukukuna ilişkin olup yargılama sırasında hakim tarafından değerlendirilmesi gereken pişmanlığın, infaz aşamasında idari bir kurul tarafından tekrar değerlendirilmesi ceza hukukuna hakim olan “mükerrer değerlendirme yasağına” aykırıdır. Ayrıca, pişmanlığın infaz aşamasında bu kurul tarafından nasıl değerlendirileceği de belli değildir.

j. Ceza yasasında özel etkin pişmanlık hükmü bulunan suçlar açısından, TCK’daki etkin pişmanlık şartlarının iyi hal raporu için de aranması infaz müessesenin amacına aykırıdır.

k. Ceza yasalarında özel etkin pişmanlık hükmüne yer verilmeyen suçlar açısından, infaz aşamasında pişmanlığı gösteren kriterlerin neler olduğu belli değildir.

l. İnkâr savunma yollarından biridir. Anayasa 38. maddesi gereğince, kimse kendini suçlayıcı bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz. Ayrıca, sanığın suçsuz olduğuna ya da kusuru bulunmadığına ilişkin savunması pişman olmadığı anlamına gelmez.